Uzun zamandır bakmamıştım buralara yalnızlığın içinde kendimi kaybetmiş hissederken eski ve candan bir dosta rastlamak gibi geldi kendi yazdıklarımı görmek. Garip kendimle daha barışığım artık galiba yaşlanıyorum herhalde:) Sonra keman dersinde öğrendiklerimi paylaşmak için duyduğum heyecan öğrendiklerimi okuduklarımı kısacası coşkumu paylaşmayı ne kadar sevdiğimi hatırlattı ve ne kadar özlediğimi. Ben de en azından buraya yazarak paylaşıyormuş gibi yapayım dedim. Her ne kadar dostlarla heyecanlı heyecanlı yapılan bir sohbetin yerini tutmasa da eldekiyle yaşamayı bilmek gerekiyor bazen:) Ve böylece ilk paylaşımım geliyor. Önce Coursera’da “öğrenmeyi öğrenmek” dersinde kullanılan görsellerden bazıları:
Dersi almaya başladıktan sonra Denizli’deki kısıtlı çevremde bile o kadar çok
kişiye söz ettim ki, uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapmayı ne kadar
özlediğimi fark ettim. Paylaşmak. En az öğrenmek kadar sevdiğim şeylerden
biriydi eskiden. Tabii her zaman aynı coşkuyla karşılık bulmayabiliyor insan
ama paylaşmak aynı zevki yeniden yeniden yaşamanın en güzel yollarından biri.
Hele de karşındakinin de yüzü aydınlanır gözleri parlarsa bu ilerleyen anlarda
zevkli bir konuşmayla daha fazla öğreneceğin, farklı bir bakış açısıyla
beyninin büyük olasılıkla yeniden ışıl ışıl bir bayram yaşayacağı anlamına
gelir ki, bence yaşamı anlamlı kılan böyle anlardır. Umarım hala böyle
düşünüyorsundurJ
Neyse ben asıl anlatmak
istediğime geri döneyim: University of California, San Diego ” Learning How toLearn: Powerful mental tools to help you master tough subjects” dersi. Dr.
Barbara Oakley ve Dr. Terrence Sejnowski tarafından verilen video derslerine ek
olarak okuma listeleri ve farklı insanlarla yapılan görüşmeleri de içeren bu
dört haftalık bir kursta ilk haftanın başlığı “Introduction: Focused versus
Diffuse Thinking-Giriş: Odaklanmış ve dağınık düşünme şekilleri” . İkinci hafta
“Chunking-Kümeleme” ve üçüncü hafta “Procrastination and Memory- Erteleme/oyalanma
ve hafıza” ile devam ediyor. Son hafta ” Renaissance Learning and Unlocking
Your Potential-Rönesans(Yeniden doğuş) Öğrenimi ve Potansiyelinizi serbest
bırakma” başlığı ile bitiyor. Son hafta hem daha önceki haftalarda sözü
edilen teknikler tekrar ediliyor hem de sınav zor olandan başlayarak beynin
dağınık düşünme modunu kullanmasını sağlamak gibi sınav önerileri veriliyor.
Sınav paniği ile başa çıkmak için stres anında salgılanan kortizole verilen
duygusal karşılığı değiştirmek, alternatif planınızın olması, sınav öncesi
“sınava hazırlık kontrol listesi” kullanımı ve nefes teknikleri öneriliyor ki
itiraf edeyim bu hafta çok da ilgimi çekmedi. Ama yine de “genius envy – the
imposter syndrome: dehaya imrenme – kimlik hırsızı/sahtekar sendromu” konusu
ilginçti. Özellikle “Sahtekar Sendromu” kişinin başarılarını hak etmediğini,
başarılarının kaynağının kendi yeterlilikleri değil de şans, doğru ortam/zaman
gibi tamamen kendisi dışında faktörler olduğu için yakalanacağı ve başarılarını
kaybedeceği endişesi olarak açıklanabiliyor sanırım. Ama bu kursun son
haftasına kadar bu sendromu daha önce deneyimlemiş olsam da adını duymamıştım.
Yalnız olmadığını öğrenmek rahatlatıyor insanı, birçok insan oldukça sıklıkla
benzer kaygıları yaşayabiliyormuş ne yazık. (Bu arada aklıma “dunning-kruger”,
iktidar ve eril şiddet geldi iyi mi? Bazılarımızın güvensizliklerinin yanında
bazılarımızın temelsiz ve sonsuz güvenleri? Neredeyse unutuyordum; bazı beyin
hasarlarının çıkarımlarımızın, çözümlerimizin ya da sonuçlarımızın gerçeğe
uygunluğunu kontrol etme yeteneğini nasıl etkileyebildiğinden söz ederken Dr.
Barbara Oakley’nin hesaplarımızın sonucunda dünyanın kucağımıza sığabilecek bir
topun çevresine sahip olduğunu bulursak bunun olamayacağını anlayabilmemiz ve
anlayamamamızı örnek vermesi sağduyu ve öğrenmenin sağduyu üzerine etkisi
üzerine epey düşündürdü beni. –Çağrışım halleri işteJ Bant işi kendini tekrarlayan
işlerimizde kalabilmemiz için verilen belgeler dışında öğrenmeyi umursamaz
oluşumuzu düşünmek için çok da ilgili bir şeyler yapmak gerekmiyor) Son olarak
son haftanın en ilginç detayı ve aslında kursun en en önemli savlarından biri
olan “ben bu konuda yeteneksizim o zaman öğrenemem, daha önce öğrenmedim artık
olmaz anlayışlarının reddi”nin kursun hocalarından Dr. Barbara Oakley ile
beraber poster ismi olabilecek olan Nobel ödüllü sinir bilimci “Santiago Ramón
y Cajal”. “L'chaim? “ Çocuklukları ya da ilk gençliklerine bakıldığında
bırakın çalıştıkları alanda başarılı olup önemli izler bırakmayı bu alanlarda
çalışabileceği hayal dahi edilemeyen insanların başarıları “Yaşam’a!” diyerek
geçilecek piyangolar değil diyor bu kurs kısaca. Ve bundan yola çıkarak,
öğrenme ve düşünme, hafıza, beyin, sinir yoları, motivasyon ve alışkanlıklar
üzerine hızlı ama bence oldukça verimli açıklamalar getiriyor. Benim asıl
paylaşmak istediğim kısım da bu kısım.
En sevdiğim kısmı sona saklamayı
yemek yerken uyguluyordum ama yapılacak işle listesinde uygulamayı hiç
düşünmemiştim. Derslerden birinde ertesi günü planlamanın öneminden söz ederken
altını çize çize söyledikleri “eat your frogs first/önce sevmediğin kısmı
bitir” prensibine uygun davranarak beyin, beyin kimyası vs gibi en eğlendiğim
en lezzetli bulduğum kısımları sona saklayacağım.
Bu durumda sıra “Odaklanmış ve
Dağınık” düşünme şekillerine geliyor. Derste bunun için tilt makinesi analojisi
kullanılıyor ve bence oldukça açıklayıcı. Odaklanmış mod kolayca tahmin
edilebildiği gibi yeni bir şeyler öğrenmeye ya da anlamaya çalışırken yoğun bir
konsantrasyon ile beynimizi daha belirleyici konuşmak gerekirse özellikle ön lobumuzu
kullanışımızı tanımlamak için kullanılıyor.
Öte yandan pek de tanıdık gelmeyen dağınık düşünme yöntemi bir tür
sinirsel gevşeme halindeyken gerçekleştirdiğimiz daha rahat bir düşünme şekli.
Dağınık düşünme modundayken üzerinde düşündüğümüz şeye daha farklı bir açıdan,
daha geniş bir perspektifle bakabiliyormuşuz. Bu yöntemi bilinçli olarak
kullanan insanlara örnek olarak hem Edison hem de Dali’nin neredeyse uyumak
üzereyken kendilerini uyandırarak -biri dalınca elinde salladığı anahtarları
düşürüyor diğeri topları- yaptıkları uygulamalardan söz ediliyor. Bu yöntemle
daha gerilerde sakladığımız ilişkisiz gibi görünen bilgileri de önümüzdeki
sorunu çözmek için kullanabiliyormuşuz. Bu nedenle önce öğrenmek istediğimiz
şeyle ilgili genel bir fikir sahibi olup sonra odaklanarak o alanda yapmamamız
gereken anahtar konuları öğrenmek ve anlamak sonra ara verip dinlenerek dağınık
düşünce modunda gerekli ilişkileri kurmak için beynimize izin vermek gerekiyor
sanırım. Bozuk para benzetimiyle iki düşünme modunun aynı anda kullanılamadığı
anlatılıyor; ya biri ya da diğeri. Yani öğrenmeye ya da anlamaya çalışırken
odaklanman gerekiyorsa tam dalacakken uyanmak pek de iyi bir fikir değil
sanırım, aklında olsunJ
Ama bir şeyler öğrendikten sonra yerleşip ilişki kurması için beyni dinlenme
moduna almak ya da bildiklerini kullanarak bir şeyleri çözmeye çalışırken
dağınık modu kullanmak iyi bir fikirJ
Tabii özellikle zor bir şeyler
öğrenmeye çalışıyorsan bu tek bir çalışmayla yapılacak bir şey olmadığı gibi,
tek bir modu kullanarak ya da tek seferlik çalışmalarla bu iş olmuyor. Bunu
açıklamak için çalışma ve öğrenme yöntemleri konusunda derste de tekrar tekrar
üstünde durdukları analojiler ve metaforlar kullanarak öğrenme süreciyle ilgili
iki benzetme yapıyorlar: biri ağırlık kaldırmak, diğeri ise duvar örmek.
Ağırlık kaldırma benzetiminde ağır yükleri kaldırmak için öncesinde nasıl uzun
antrenman süreleriyle kasların uygun yapıya gelmesini gerekiyorsa zor şeyleri
öğrenmek için de her gün üzerine ekleyerek uygun sinirsel yapı iskelesini
oluşturmaktan söz ediliyor. Ve aralıklı
öğrenme yöntemiyle sağlam bir duvar oluşturulabilirken, son anda ya da kısa bir
sürede öğrenmeye çalıştığımızda yalnızca işe yaramaz bir yığın elde edeceğimiz
anlatılıyor. Yeni bir şey öğrendiğimizde gittikçe genişleyen aralıklarla
yapacağımız tekrarlar öğrenme eylemiyle oluşturduğumuz sinirsel yapının
kalıcılığını sağlıyor, öğrenilip tekrar edilmeyen yapılarsa “metabolik
vampirler” tarafından emilip yok oluyor.
Bu arada “illusions of
competence/ yetkinlik yanılsaması” konusunu unutmamak gerekiyor. Ki burada
okuduklarının altını çizmeyi sevenlere kötü haber veriyorum, paragraf başına
bir ya da daha az cümleden fazlasını önermiyorlar çünkü bu çok fazla el
hareketi nedeniyle aklına birçok şey yerleştirmiş olduğun konusunda kendini
yanıltmana yol açabiliyormuş. Onun yerine önemli noktaların metnin kenarında
kalan boşluklara not alınması, arada bir çalıştığınız metinden gözleri ayırıp
neler okuduğunu hatırlamaya çalışmak ya da kendi kendini test etmek önerilen
yöntemler. Aklıma gelmişken aynı metinleri tekrar tekrar okumak da aynı sürede
yapılabilecek daha verimli öğrenme tekniklerinin yanında neredeyse zaman kaybı
gibi görünüyor. Bunun yerine odaklanarak geçirilen sürenin sonunda biraz ara
vermek, hatırlamaya ya da öğrenilenleri kullanmaya çalışmak daha verimli
yöntemler. Pratik yapmak kalıcılığı sağlıyor ve konu ne kadar soyutsa alıştırma
yapmak o kadar önemli oluyor. Unutmadan ekleyeyim “deliberate practice-amaca
yönelik alıştırma” : zaten bildiğiniz ya da öğrendiğiniz şeyi kolaya kaçıp
tekrar tekrar çalışarak aşırı öğrenmeyle değerli öğrenme zamanınızı harcamak
yerine özellikle zor gelen konuyu çalışmak öğrendiklerinizi pekiştirmek içn
yaptığınız tekrarların frekanslarını gittikçe düşürmek yani tekrarların arasını
açmak da öneriler arasında. Burada da marangozluk öğrenmeye çalışırken çekiç
kullanmayı öğrenip yalnızca ve sürekli bunu çalışıp bütün marangozluk işlerini
çekiçle yapmaya çalışmak örnek gösteriliyor. Buradan da "Einstellung”
konusuna geliyoruz ki eminim siz de şahit olmuşsunuzdur buna kafanızda daha
önce var olan bir fikrin/çözümün ya da burada anlatıldığı şekliye beyninizde
daha önceden oluşturduğunuz bir sinirsel yapının sizin daha esnek ve daha doğru
çözümler üretmenize engel olması halini tanımlamak için kullanılıyormuş. Bu
nedenle öğrendiğin farklı bilgileri birbiriyle kıyaslamak aralarında ilişkiler
kurmak bir alanda öğrendiğin bilgiyi başka başka alanlardakilerle ilişkilendirmek
hatta başka alanlarda kullanmak hem yaratıcılık hem de düşünme esnekliği
dolayısıyla sorun çözümü yeteneklerinin gelişimi için iyi öneriler bence. Aynı
şekilde belli bir konuyu çalışırken konunun bölümleri arasında geçişler yapmak
diyelim ki bir dersin sınavına dahil farklı bölümlerin alıştırmalarını teker
teker çözüp bitirmek yerine çalışılan farklı bölümlerin alıştırmalarını
birbirine karıştırarak yapmak da benzer şekilde öğrenmeyi yavaşlatıyor gibi
görünse de aslında aynı şeyi tekrar tekrar yapmaktan daha derin bir öğrenme
sağlıyormuş.
Ve beyin ve hafıza konusuna
geçmeden önceki son durak: “Procrastination/erteleme” . İşin gerçeği hem benim
hem de değer verdiğim birçok insanın derdidir bu elbette önerilen çözüm
önerileri işin başına geçmekle başlıyor ama öncesinde benim gibi mekanizmayı
anlamak sorun çözmenin öncelikli gerekliliklerindendir diyenler için insular
korteks ve duygusal acı hissinden söz ediliyor ki benim için önemli bir adımdı.
Yapmak istemediğimiz bir şeyle karşılaştığımızda beynimizin acıyla ilgili kısmı
uyarılıyor dolayısıyla beynimiz dikkatimizi başka yöne çekerek bu negatif
uyaranı durdurmaya çalışıyormuş. Erteleme davranışında da yapmak istediğin ya da
zorunda olduğun şeyle ilgili hissettiğin rahatsızlık/huzursuzluk hissini başka
hoş ya da daha az rahatsız edici şeylerle ilgilenerek gidermeye çalışıyoruz. Eh
işe de yarıyor, rahatlıyoruz tabii yalnızca geçici olarak, yapılacak işin
ağırlığı bir tarafta büyümeye devam ediyor.
İşte işe yarayacak ipucu geliyor: araştırmacılara göre hoşlanmadığın
şeye çalışmaya başladıktan bir süre sonra bu sinirsel kökenli huzursuzluk
ortadan kalkıyor.
Bu çok da karmaşık olmayan
bilgilerin ışığında “Pomodoro” tekniği, dakikalık bütün uyaranların kesildiği,
tam odaklanmış çalışma süresini takiben kendini ödüllendirme öneriliyor ki
“Pomodoro” hem domates şeklindeki
zamanlayıcıların adı hem de İtalyanca “domates” demekmiş. 25 dakikalık yoğun
çalışmanın ardından gelen ödül olarak ise bir bardak kahve, internette kısaca
dolaşmak, kısa bir muhabbet gibi beyninizi rahatlatacak şeyler öneriliyor ve
ödül kısmı tekniğin kesinlikle atlanılmaması gereken bir bölümüJ Pavlovun köpeklerinden
çok arkımız olmadığını biliyorduk zatenJ
Peki bu erteleme alışkanlığından neden kurtulmak zor geliyor? Aslında genel
olarak alışkanlıklarımız kendi kontrolümüzden çıktığında ve kontrol edilemez
ayak bağlarına hatta bazen hapishanelere dönüştüğünde neden bu kadar zorlanıyor
insan kendi yarattığı bağları koparmakta? Önce alışkanlık denen şeyi anlamak
gerekiyor galiba. Derste anlatıldığından anladığım kadarıyla alışkanlık denen
şeyin dört unsuru var: 1. Tetikleyici (Yer/mekan-Zaman-Nasıl
hissettiğin-Tepkilerin) 2.Rutin ve Plan (Her zaman aynı şekilde aynı yöntemle
yaptığın, olağan gidişatın) 3.Ödül 4.İnanç Kısacası tetikleyicilerini
belirleyip rutinin içinden bunları çıkaracak planlar yapmak ve olumsuz
inançlarından sıyrılmak ve tabii ki ödüllendirmelerin getirdiği hazla beyin
kimyanı kullanarak alışkanlığını değiştirmek istediğin yönünde değiştirdiğinde
mutlu olacağını göstermen. Bu arada sigarayı bırakmaya çalışırken işe yaradı
(en azından şimdilik neredeyse 6 ay olmuş) Erteleme davranışının da diğer
alışkanlıklardan farkı olmadığını anlaman gerekiyor önce. Bağımlılıklarını
sevmiyorsan kurtul onlardan. Yaşasın ÖzgürlükJ
Erteleme davranışı için de günlük ve haftalık yapılacaklar listesi belirlemek,
çalışmayı bırakacağın zamanı belirlemek ve kendini ödüllendirmenin öneminin(iş
bitinceye kadar ödülü almak yok) yanında, alışkanlığın hala devam ediyorsa
yedek planlarının da bulunması gerekiyor unutma. Ha unutmadan sonuca değil
sürece odaklanmak da öneriler arasında. Bu sonucun ne olacağı korkusu gibi ket
vuran huzursuzluklar yerine öğrenme ya da üretme anının zevkine odaklanmayı
sağlar diye düşündüğüm için sevdiğim bir öneri. Yine sigarayı bırakmaya
çalıştığım ilk günlerde bırakma halimi bir tür gözlemlenecek objeye dönüştürmek
işime yaramıştı. Canımın sigara istediği zamanları ve hissettiklerimi not alıp
akşam incelemek, aralıkların uzaması sigara içmekle özdeşleştirdiğim anların
kabak gibi ortaya çıkması hem eğlenceliydi. Hem de bırakabilecek miyim,
bırakmalı mıyım vs gibi kaygılardan uzaklaştırmıştı kafamıJ
“Chunking-kümeleme” yine bu
dersler sırasında ilk kez karşılaştığım bir kavramdı, “Working-işleyen Bellek”
ve “Uzun dönem hafıza” ile beyin ve beyin kimyası ile ilgili öğrendiklerime
giriş için iyi bir açılış olacağını sanıyorum. Chunks/kümeler/yığınlar hangi
terim yaygın kullanılıyor bilmiyorum ama
kısaca kullanım ve anlamla birbirine bağlanan bilgi parçaları olarak
açıklanabilir. Burada söz edilen kümeler/yığınlar kolayca ulaşabilen bilgi
dosyalarına gibi de düşünülebilir ancak derslerde kullanılan puzzle parçaları
benzetimi başka açıklamalara da olanak sağlıyor. Puzzle parçasındaki renkler,
şekiller ve tabii ki parçanın kendi şekli (kenar parçası mı değil mi, dış bükey
ve iç bükey kısımlar nasıl dağılımı) gibi bilgi parçaları toplamda hem parçayı
oluşturur hem de diğer parçalarla nasıl birleşeceğini. Tamamen yeni bir kavramı ya da konuyu
öğrenmeye çalışırken de ilk başta her şey karmaşık görünse de anladığın ve öğrendiğin
her bilgi parçası yaptığınız her alıştırmayla mini-sinirsel-kümeler oluşturuyor
ve bu mini kümeleri daha anlamlı daha büyük yığınlara dönüştürebilecek hale
geliyorsun. Sonunda oluşturduğun küme/yığın öyle bir hale geliyor ki konseptin
kendisini (puzzle’ın tamamlanmış hali) uygularken parçaları tek tek düşünmen
gerekmiyor bile. Kısacası chunk/küme/yığınlar anlam/içerik ya da kullanım
yoluyla birbirine bağlanmış bilgi bütünleri. Bu sinir kümeleri konsepti
akademik alanlara olduğu kadar spor, müzik, dans gibi insanın öğrenebildiği her
alana uygulanabiliyor. Bu yığınların oluşması için neler yapılması gerektiği
her disiplin için değişebiliyor ama temel olarak odaklanmış pratikler ve
tekrarla oluşuyorlar ve bir kere bir fikir ya da konsept için bu sinir kümelerinden
oluşturduğunuzda altında yatan bütün detayları hatırlamasan da ilgili
uygulamaları rahatlıkla gerçekleştirebiliyorsun. Yığınları oluştururken
odaklanmak ilk ve temel adım olsa da anlamadan işe yarar bir chunk oluşturmak
mümkün değil, temel fikri anlamadan oluşturulan bir chunk kendine özgü bir
şekli olmayan bir puzzle parçası gibi atıl kalıyor. İçerdiği bilgileri bilsen
de genel konsepte nereye yerleştireceğini yani diğer bilgi parçalarıyla
birlikte nasıl kullanacağını başka bir deyişle bu bilgiyle genel konsepti nasıl
oluşturacağını bulmak ve yerleştirmek çok zor bazen imkansız hale geliyor.
Sonuç olarak odaklan, anla, uygulaJ
Yeterli mi? Tabii ki hayır bu işin yalnızca bir kısmı. Açıkçası
kümeleme/chunking işi belli bir tekniğin nasıl kullanılacağını öğrenmek
demekken bir de bağlam(konteks) var ki bu da hangi durumda bu tekniği hangi
durumda başka tekniği kullanmak gerektiğini öğrenmek anlamına geliyor.
Kümelenmiş mental kitaplığın ne kadar büyük ve ne kadar iyi çalışılmışsa hem
yeni konuları anlamak öğrenmek hem de önümüzdeki sorunlara çözüm üretmek
kolaylaşıyor. Transfer dediğimiz bir kümenin kolayca diğer kümelerle çok farklı
bir alanla ilgili de olsa ilişkilendirilebilir doğası bu kolaylığın altında
yatan neden. İlk baştaki kullanım ve anlamla birbirine bağlanan bilgi parçaları
açıklamasını yeniden altını çizmek istiyorum çünkü bu öğrenmenin iki temel
faktörünün de altını çiziyor: anlamak ve pratik. Bu bilgi yığınlarını doğru
oluşturmak iyi ve doğru bağlar kurmak ancak bölünmemiş bir dikkat ve odaklanmış
bir şekilde çalışılan konuyu anlamakla gerçekleşiyor ve pratik yapmak bağları
kalıcılaştırıyor. Basitçe hatırlamaya çalışmak, okuduğun sayfalara bakmadan
kilit noktaları, tanımları hatırlamak en iyi yöntemler arasında sayılıyor, ama
öğrenilen konuyu çalıştığın ortamdan farklı yerlerde hatırlama sürecini
gerçekleştirmenin bilgiyi daha kökleşmiş ve daha kolay erişilebilir kıldığını
da söylüyorlar. Esnek bir öğrenme sürecine sahip olmak yani daha rahat öğrenen
biri olmak için iyi kümeleme(chunking) yapıyor olmak tek gereklilik değil tabii
ama kesinlikle önemli bir faktör. Ve tabii her konuda olduğu gibi bunda da deneyim
kazandıkça daha büyük ve başka kümlerle ve beynin başka alanlarında depolanmış
hafıza bölümleriyle daha rahat ilişkiler kuran kümeler/chunk oluşturabiliyormuş
insan. Para parayı çekiyor mu bilmiyorum ama öğrendikçe daha rahat öğreniyormuş
işte insan. Yani bilgi bilgiyi kesinlikle çekiyor J
Odaklanma dediğimiz şey ve
prefrontal korteks konusundan söz etmiştim di mi? İşte chunkları oluşturduğumuz
yer de burası ön lobumuz aynı zamanda working-işleyen belleğimizin adresi.
Eskiden yedi chunk/küme oluşturabildiğimiz sanılıyormuş ancak bu aralar yapılan
araştırmalar nedeniyle yalnızca dört olduğu düşünülüyor. İşleyen bellek demişken,
hafıza konusu çok geniş bir konu ve farklı tiplerinden söz edilebilse de bu
derste iki tip hafıza dikkate alınıyor working-işleyen bellek ve long term-uzun
dönem bellek. Yeni bir şeyle karşılaştığınızda bununla uğraşırken kullandığınız
bellek türü ön lobundaki kullanmadıkça silikleşen bir karar tahtaya benzetilen
işleyen bellekken eğer bu bilgiyi bir depoya benzetilen uzun dönem hafızaya
yerleştirmek istiyorsan bu zaman ve çalışma gerektiriyor. Daha önce lafı geçen
aralıklı çalışma bunun için iyi bir yöntem. İşleyen belleğin ön lobda olsa da
uzun dönem hafıza depoladığı bilginin işlevine göre beyinde farklı bölgelere
dolayısıyla daha geniş bir alana yayılmış durumda ve işleyen belleği
kullanırken oluşturduğun chunk-kümelerden bu alanlara erişim sağlayarak gerekli
bilgileri kullanıyorsun. Ancak stres, korku kızgınlık gibi durumlarda gerekli
ilişkileri pek rahat ya da doğru kuramıyorsun, kısacası kafan karışık oluyor.
Kümeleme ve işleyen bellek konusuna biraz daha açıklık getirmek gerekirse
tamamen yeni bir şeyler öğrenmeye, bir konuyu anlamaya ya da yeni bir teknik kullanmaya
çalışırken bütün işleyen belleği dolayısıyla dört kümeleme bölgesini birden
kullanıyorsun. Söz konusu şeyi kümeledikten (chunking işlemi) yani kafanda
oturttuktan sonra ilgili ilişkiler çok daha kolay kurulmaya başlanıyor ve
işleyen belleğin geri kalan kısmı serbest kaldığı için kullanılabilir hale
geliyor.
Ve geldik şu yaklaşık 1,5 kiloluk
başımızın belasınaJ
Küçücük olmasına bakmamak lazım. Harcadığı enerjiyi başka hiçbir bölüm
harcamıyor ama bu kadar pahalı olmasını kesinlikle hak ediyorJ Beynimizde milyarlarca
sinapsla(nöronlar arası bağlantılar) belleğimizi anılarımızı depoladığımız
zaten biliniyorken yapılan araştırmalar ve incelemelerle beyindeki
bağlantılarının erişkin yaşlarda da dinamik kaldığının ortaya çıkarıldığını
öğrenmiş oldum. Görüntüleme tekniklerindeki ilerlemeler beynimizde yeni sinapslar
oluşurken eskilerin kaybolduğu dinamik bir yapı olduğunu göstermiş. Daha önceki
kısımlarda anlatıldığı gibi öğrenme ve pratikle beyindeki nöronlar arası bağlantılar
oluşuyor ve sıkılaşıyor. Yani bir yandan duyu organlarınızla etrafında neler
olup bittiği ve tepkilerin üzerinden işlemlerle korteksinin büyük kısmını
meşgul ederken bir yandan da yeni anılar ve bilgiler depoluyorsun. Tabii bu
bilgileri ve anıları olumlu ve olumsuz olarak tanımlaman zevk alıp almadığın,
bir şeyi yapmak isteyip istemediğin konusu var ki işte burada nöromodulatör
denen beyin kimyasalları devreye giriyor. Asetilkolin-Acetylcholine, dopamin-dopamine
ve serotonin. Asetilkolin odaklanmış öğrenme ve dikkatimizi bir şeye verirken
önemli olan bir kimyasal sinaptik şekillendirme konusunda etkili, aynı zamanda
bilinçdışı konusunda etkili. Dopaminse ödüllendirme mekanizmasıyla ilgili yani
motivasyonumuzu belirliyor. Dopamin aynı zamanda karar alma mekanizmamızda da
etkili. Dopamin yoksunluğu motivasyon eksikliğine, bir zamanlar zevk aldığın
konuların bile ilgini çekmemesine yol açar, daha ciddi eksikliğinde katotoniye
neden oluyormuş. Son olarak sosyal hayatı ve risk alma davranışını belirleyen
serotonine geldik. Serotonin seviyesi ne kadar düşükse kişinin risk alma
davranışı o kadar artıyormuş. Elbette ders boyunca duygusal tepkilerimizi
belirlerken ve karar almamızda olduğu kadar bellek işlemede görevli hipokampus,
etkili bir öğrenme için mutlu tutman gereken amigdala da bu dersin misafirleri
arasındaydı ama beyin konusuna daha ayrıntılı girersem bu yazı çok çok daha
fazla uzayacak. En iyisi mi uyku konusuna da değinip bu konuyu burada kesmek
olacak. Beyin konusuna daha sonra daha ayrıntılı dönmek üzere tabiiJ Uykunu almak önemli
derken annem yanılmıyormuş, uyku zaman kaybı değilmiş uyanıkken beynin
uyanıkken ürettiği toksik metabolik atıklar uyku sırasında küçülen beyin
hücrelerinin arasında artan aralıkların arasından geçebilen sıvıyla yıkanarak
temizleniyormuş. Uyku yalnızca beynin temizlenme zamanı olmakla kalmıyor,
hafıza ve öğrenme sürecinin de önemli bir parçasıymış. Uyku beynin önemsizleri
silip önemli bağlantıları pekiştirerek öğrendiklerinin toparladığı bir
zamanmış, bu süre içinde aynı zamanda öğrenmeye çalıştığın zor şeylerin bir tür
bilişsel provasını yapabiliyor hatta çözülmesi zor sorunların çözümünde
gelişmeler kaydedebiliyormuşsun.
Unutmadan kullandığım bütün görseller yine söz ettiğim dersten. Ne yazık ki beyin konusunu burada kısa kesmek zorunda kaldım ama gerek bu derste adresi verilen http://www.brainfacts.org/ sitesi gerekse yine Coursera'da almaya başlayacağım "Understanding the Brain:The Neurobiology of Everyday Life" dersinden "o" sıkılırken kafasını dağıtacak bir hatırlatma yazısı çıkacağını umuyorum.
Bu arada çok zamandır yazmıyorum ki biliyorsun yazdığım zamanlarda da çok iyi değildim o yüzden hatalarıma karşı çok acımasız davranma olur mu ;)
Sımsıkı ve sıcacık kucaklıyorum bütün sevgimle J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder