Mart 03, 2015

Öğrenmeyi öğrenmek üzerine (University of California, San Diego ” Learning How toLearn: Powerful mental tools to help you master tough subjects)

Selam,

Uzun zamandır bakmamıştım buralara yalnızlığın içinde kendimi kaybetmiş hissederken eski ve candan bir dosta rastlamak gibi geldi kendi yazdıklarımı görmek. Garip kendimle daha barışığım artık galiba yaşlanıyorum herhalde:) Sonra keman dersinde öğrendiklerimi paylaşmak için duyduğum heyecan öğrendiklerimi okuduklarımı kısacası coşkumu paylaşmayı ne kadar sevdiğimi hatırlattı ve ne kadar özlediğimi. Ben de en azından buraya yazarak paylaşıyormuş gibi yapayım dedim. Her ne kadar dostlarla heyecanlı heyecanlı yapılan bir sohbetin yerini tutmasa da eldekiyle yaşamayı bilmek gerekiyor bazen:) Ve böylece ilk paylaşımım geliyor. Önce Coursera’da “öğrenmeyi öğrenmek” dersinde  kullanılan görsellerden bazıları:



Dersi almaya başladıktan sonra Denizli’deki kısıtlı çevremde bile o kadar çok kişiye söz ettim ki, uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapmayı ne kadar özlediğimi fark ettim. Paylaşmak. En az öğrenmek kadar sevdiğim şeylerden biriydi eskiden. Tabii her zaman aynı coşkuyla karşılık bulmayabiliyor insan ama paylaşmak aynı zevki yeniden yeniden yaşamanın en güzel yollarından biri. Hele de karşındakinin de yüzü aydınlanır gözleri parlarsa bu ilerleyen anlarda zevkli bir konuşmayla daha fazla öğreneceğin, farklı bir bakış açısıyla beyninin büyük olasılıkla yeniden ışıl ışıl bir bayram yaşayacağı anlamına gelir ki, bence yaşamı anlamlı kılan böyle anlardır. Umarım hala böyle düşünüyorsundurJ

Neyse ben asıl anlatmak istediğime geri döneyim: University of California, San Diego ” Learning How toLearn: Powerful mental tools to help you master tough subjects” dersi.   Dr. Barbara Oakley ve Dr. Terrence Sejnowski tarafından verilen video derslerine ek olarak okuma listeleri ve farklı insanlarla yapılan görüşmeleri de içeren bu dört haftalık bir kursta ilk haftanın başlığı “Introduction: Focused versus Diffuse Thinking-Giriş: Odaklanmış ve dağınık düşünme şekilleri” . İkinci hafta “Chunking-Kümeleme” ve üçüncü hafta “Procrastination and Memory- Erteleme/oyalanma ve hafıza” ile devam ediyor. Son hafta ” Renaissance Learning and Unlocking Your Potential-Rönesans(Yeniden doğuş) Öğrenimi ve Potansiyelinizi serbest bırakma” başlığı ile bitiyor. Son hafta hem daha önceki haftalarda sözü edilen teknikler tekrar ediliyor hem de sınav zor olandan başlayarak beynin dağınık düşünme modunu kullanmasını sağlamak gibi sınav önerileri veriliyor. Sınav paniği ile başa çıkmak için stres anında salgılanan kortizole verilen duygusal karşılığı değiştirmek, alternatif planınızın olması, sınav öncesi “sınava hazırlık kontrol listesi” kullanımı ve nefes teknikleri öneriliyor ki itiraf edeyim bu hafta çok da ilgimi çekmedi. Ama yine de “genius envy – the imposter syndrome: dehaya imrenme – kimlik hırsızı/sahtekar sendromu” konusu ilginçti. Özellikle “Sahtekar Sendromu” kişinin başarılarını hak etmediğini, başarılarının kaynağının kendi yeterlilikleri değil de şans, doğru ortam/zaman gibi tamamen kendisi dışında faktörler olduğu için yakalanacağı ve başarılarını kaybedeceği endişesi olarak açıklanabiliyor sanırım. Ama bu kursun son haftasına kadar bu sendromu daha önce deneyimlemiş olsam da adını duymamıştım. Yalnız olmadığını öğrenmek rahatlatıyor insanı, birçok insan oldukça sıklıkla benzer kaygıları yaşayabiliyormuş ne yazık. (Bu arada aklıma “dunning-kruger”, iktidar ve eril şiddet geldi iyi mi? Bazılarımızın güvensizliklerinin yanında bazılarımızın temelsiz ve sonsuz güvenleri? Neredeyse unutuyordum; bazı beyin hasarlarının çıkarımlarımızın, çözümlerimizin ya da sonuçlarımızın gerçeğe uygunluğunu kontrol etme yeteneğini nasıl etkileyebildiğinden söz ederken Dr. Barbara Oakley’nin hesaplarımızın sonucunda dünyanın kucağımıza sığabilecek bir topun çevresine sahip olduğunu bulursak bunun olamayacağını anlayabilmemiz ve anlayamamamızı örnek vermesi sağduyu ve öğrenmenin sağduyu üzerine etkisi üzerine epey düşündürdü beni. –Çağrışım halleri işteJ Bant işi kendini tekrarlayan işlerimizde kalabilmemiz için verilen belgeler dışında öğrenmeyi umursamaz oluşumuzu düşünmek için çok da ilgili bir şeyler yapmak gerekmiyor) Son olarak son haftanın en ilginç detayı ve aslında kursun en en önemli savlarından biri olan “ben bu konuda yeteneksizim o zaman öğrenemem, daha önce öğrenmedim artık olmaz anlayışlarının reddi”nin kursun hocalarından Dr. Barbara Oakley ile beraber poster ismi olabilecek olan Nobel ödüllü sinir bilimci “Santiago Ramón y Cajal”.  “L'chaim? “ Çocuklukları ya da ilk gençliklerine bakıldığında bırakın çalıştıkları alanda başarılı olup önemli izler bırakmayı bu alanlarda çalışabileceği hayal dahi edilemeyen insanların başarıları “Yaşam’a!” diyerek geçilecek piyangolar değil diyor bu kurs kısaca. Ve bundan yola çıkarak, öğrenme ve düşünme, hafıza, beyin, sinir yoları, motivasyon ve alışkanlıklar üzerine hızlı ama bence oldukça verimli açıklamalar getiriyor. Benim asıl paylaşmak istediğim kısım da bu kısım.   

En sevdiğim kısmı sona saklamayı yemek yerken uyguluyordum ama yapılacak işle listesinde uygulamayı hiç düşünmemiştim. Derslerden birinde ertesi günü planlamanın öneminden söz ederken altını çize çize söyledikleri “eat your frogs first/önce sevmediğin kısmı bitir” prensibine uygun davranarak beyin, beyin kimyası vs gibi en eğlendiğim en lezzetli bulduğum kısımları sona saklayacağım.

Bu durumda sıra “Odaklanmış ve Dağınık” düşünme şekillerine geliyor. Derste bunun için tilt makinesi analojisi kullanılıyor ve bence oldukça açıklayıcı. Odaklanmış mod kolayca tahmin edilebildiği gibi yeni bir şeyler öğrenmeye ya da anlamaya çalışırken yoğun bir konsantrasyon ile beynimizi daha belirleyici konuşmak gerekirse özellikle ön lobumuzu kullanışımızı tanımlamak için kullanılıyor.  Öte yandan pek de tanıdık gelmeyen dağınık düşünme yöntemi bir tür sinirsel gevşeme halindeyken gerçekleştirdiğimiz daha rahat bir düşünme şekli. Dağınık düşünme modundayken üzerinde düşündüğümüz şeye daha farklı bir açıdan, daha geniş bir perspektifle bakabiliyormuşuz. Bu yöntemi bilinçli olarak kullanan insanlara örnek olarak hem Edison hem de Dali’nin neredeyse uyumak üzereyken kendilerini uyandırarak -biri dalınca elinde salladığı anahtarları düşürüyor diğeri topları- yaptıkları uygulamalardan söz ediliyor. Bu yöntemle daha gerilerde sakladığımız ilişkisiz gibi görünen bilgileri de önümüzdeki sorunu çözmek için kullanabiliyormuşuz. Bu nedenle önce öğrenmek istediğimiz şeyle ilgili genel bir fikir sahibi olup sonra odaklanarak o alanda yapmamamız gereken anahtar konuları öğrenmek ve anlamak sonra ara verip dinlenerek dağınık düşünce modunda gerekli ilişkileri kurmak için beynimize izin vermek gerekiyor sanırım. Bozuk para benzetimiyle iki düşünme modunun aynı anda kullanılamadığı anlatılıyor; ya biri ya da diğeri. Yani öğrenmeye ya da anlamaya çalışırken odaklanman gerekiyorsa tam dalacakken uyanmak pek de iyi bir fikir değil sanırım, aklında olsunJ  Ama bir şeyler öğrendikten sonra yerleşip ilişki kurması için beyni dinlenme moduna almak ya da bildiklerini kullanarak bir şeyleri çözmeye çalışırken dağınık modu kullanmak iyi bir fikirJ

Tabii özellikle zor bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsan bu tek bir çalışmayla yapılacak bir şey olmadığı gibi, tek bir modu kullanarak ya da tek seferlik çalışmalarla bu iş olmuyor. Bunu açıklamak için çalışma ve öğrenme yöntemleri konusunda derste de tekrar tekrar üstünde durdukları analojiler ve metaforlar kullanarak öğrenme süreciyle ilgili iki benzetme yapıyorlar: biri ağırlık kaldırmak, diğeri ise duvar örmek. Ağırlık kaldırma benzetiminde ağır yükleri kaldırmak için öncesinde nasıl uzun antrenman süreleriyle kasların uygun yapıya gelmesini gerekiyorsa zor şeyleri öğrenmek için de her gün üzerine ekleyerek uygun sinirsel yapı iskelesini oluşturmaktan söz ediliyor.  Ve aralıklı öğrenme yöntemiyle sağlam bir duvar oluşturulabilirken, son anda ya da kısa bir sürede öğrenmeye çalıştığımızda yalnızca işe yaramaz bir yığın elde edeceğimiz anlatılıyor. Yeni bir şey öğrendiğimizde gittikçe genişleyen aralıklarla yapacağımız tekrarlar öğrenme eylemiyle oluşturduğumuz sinirsel yapının kalıcılığını sağlıyor, öğrenilip tekrar edilmeyen yapılarsa “metabolik vampirler” tarafından emilip yok oluyor.

Bu arada “illusions of competence/ yetkinlik yanılsaması” konusunu unutmamak gerekiyor. Ki burada okuduklarının altını çizmeyi sevenlere kötü haber veriyorum, paragraf başına bir ya da daha az cümleden fazlasını önermiyorlar çünkü bu çok fazla el hareketi nedeniyle aklına birçok şey yerleştirmiş olduğun konusunda kendini yanıltmana yol açabiliyormuş. Onun yerine önemli noktaların metnin kenarında kalan boşluklara not alınması, arada bir çalıştığınız metinden gözleri ayırıp neler okuduğunu hatırlamaya çalışmak ya da kendi kendini test etmek önerilen yöntemler. Aklıma gelmişken aynı metinleri tekrar tekrar okumak da aynı sürede yapılabilecek daha verimli öğrenme tekniklerinin yanında neredeyse zaman kaybı gibi görünüyor. Bunun yerine odaklanarak geçirilen sürenin sonunda biraz ara vermek, hatırlamaya ya da öğrenilenleri kullanmaya çalışmak daha verimli yöntemler. Pratik yapmak kalıcılığı sağlıyor ve konu ne kadar soyutsa alıştırma yapmak o kadar önemli oluyor. Unutmadan ekleyeyim “deliberate practice-amaca yönelik alıştırma” : zaten bildiğiniz ya da öğrendiğiniz şeyi kolaya kaçıp tekrar tekrar çalışarak aşırı öğrenmeyle değerli öğrenme zamanınızı harcamak yerine özellikle zor gelen konuyu çalışmak öğrendiklerinizi pekiştirmek içn yaptığınız tekrarların frekanslarını gittikçe düşürmek yani tekrarların arasını açmak da öneriler arasında. Burada da marangozluk öğrenmeye çalışırken çekiç kullanmayı öğrenip yalnızca ve sürekli bunu çalışıp bütün marangozluk işlerini çekiçle yapmaya çalışmak örnek gösteriliyor. Buradan da  "Einstellung” konusuna geliyoruz ki eminim siz de şahit olmuşsunuzdur buna kafanızda daha önce var olan bir fikrin/çözümün ya da burada anlatıldığı şekliye beyninizde daha önceden oluşturduğunuz bir sinirsel yapının sizin daha esnek ve daha doğru çözümler üretmenize engel olması halini tanımlamak için kullanılıyormuş. Bu nedenle öğrendiğin farklı bilgileri birbiriyle kıyaslamak aralarında ilişkiler kurmak bir alanda öğrendiğin bilgiyi başka başka alanlardakilerle ilişkilendirmek hatta başka alanlarda kullanmak hem yaratıcılık hem de düşünme esnekliği dolayısıyla sorun çözümü yeteneklerinin gelişimi için iyi öneriler bence. Aynı şekilde belli bir konuyu çalışırken konunun bölümleri arasında geçişler yapmak diyelim ki bir dersin sınavına dahil farklı bölümlerin alıştırmalarını teker teker çözüp bitirmek yerine çalışılan farklı bölümlerin alıştırmalarını birbirine karıştırarak yapmak da benzer şekilde öğrenmeyi yavaşlatıyor gibi görünse de aslında aynı şeyi tekrar tekrar yapmaktan daha derin bir öğrenme sağlıyormuş.

Ve beyin ve hafıza konusuna geçmeden önceki son durak: “Procrastination/erteleme” . İşin gerçeği hem benim hem de değer verdiğim birçok insanın derdidir bu elbette önerilen çözüm önerileri işin başına geçmekle başlıyor ama öncesinde benim gibi mekanizmayı anlamak sorun çözmenin öncelikli gerekliliklerindendir diyenler için insular korteks ve duygusal acı hissinden söz ediliyor ki benim için önemli bir adımdı. Yapmak istemediğimiz bir şeyle karşılaştığımızda beynimizin acıyla ilgili kısmı uyarılıyor dolayısıyla beynimiz dikkatimizi başka yöne çekerek bu negatif uyaranı durdurmaya çalışıyormuş. Erteleme davranışında da yapmak istediğin ya da zorunda olduğun şeyle ilgili hissettiğin rahatsızlık/huzursuzluk hissini başka hoş ya da daha az rahatsız edici şeylerle ilgilenerek gidermeye çalışıyoruz. Eh işe de yarıyor, rahatlıyoruz tabii yalnızca geçici olarak, yapılacak işin ağırlığı bir tarafta büyümeye devam ediyor.  İşte işe yarayacak ipucu geliyor: araştırmacılara göre hoşlanmadığın şeye çalışmaya başladıktan bir süre sonra bu sinirsel kökenli huzursuzluk ortadan kalkıyor.


Bu çok da karmaşık olmayan bilgilerin ışığında “Pomodoro” tekniği, dakikalık bütün uyaranların kesildiği, tam odaklanmış çalışma süresini takiben kendini ödüllendirme öneriliyor ki “Pomodoro”  hem domates şeklindeki zamanlayıcıların adı hem de İtalyanca “domates” demekmiş. 25 dakikalık yoğun çalışmanın ardından gelen ödül olarak ise bir bardak kahve, internette kısaca dolaşmak, kısa bir muhabbet gibi beyninizi rahatlatacak şeyler öneriliyor ve ödül kısmı tekniğin kesinlikle atlanılmaması gereken bir bölümüJ Pavlovun köpeklerinden çok arkımız olmadığını biliyorduk zatenJ Peki bu erteleme alışkanlığından neden kurtulmak zor geliyor? Aslında genel olarak alışkanlıklarımız kendi kontrolümüzden çıktığında ve kontrol edilemez ayak bağlarına hatta bazen hapishanelere dönüştüğünde neden bu kadar zorlanıyor insan kendi yarattığı bağları koparmakta? Önce alışkanlık denen şeyi anlamak gerekiyor galiba. Derste anlatıldığından anladığım kadarıyla alışkanlık denen şeyin dört unsuru var: 1. Tetikleyici (Yer/mekan-Zaman-Nasıl hissettiğin-Tepkilerin) 2.Rutin ve Plan (Her zaman aynı şekilde aynı yöntemle yaptığın, olağan gidişatın) 3.Ödül 4.İnanç Kısacası tetikleyicilerini belirleyip rutinin içinden bunları çıkaracak planlar yapmak ve olumsuz inançlarından sıyrılmak ve tabii ki ödüllendirmelerin getirdiği hazla beyin kimyanı kullanarak alışkanlığını değiştirmek istediğin yönünde değiştirdiğinde mutlu olacağını göstermen. Bu arada sigarayı bırakmaya çalışırken işe yaradı (en azından şimdilik neredeyse 6 ay olmuş) Erteleme davranışının da diğer alışkanlıklardan farkı olmadığını anlaman gerekiyor önce. Bağımlılıklarını sevmiyorsan kurtul onlardan. Yaşasın ÖzgürlükJ Erteleme davranışı için de günlük ve haftalık yapılacaklar listesi belirlemek, çalışmayı bırakacağın zamanı belirlemek ve kendini ödüllendirmenin öneminin(iş bitinceye kadar ödülü almak yok) yanında, alışkanlığın hala devam ediyorsa yedek planlarının da bulunması gerekiyor unutma. Ha unutmadan sonuca değil sürece odaklanmak da öneriler arasında. Bu sonucun ne olacağı korkusu gibi ket vuran huzursuzluklar yerine öğrenme ya da üretme anının zevkine odaklanmayı sağlar diye düşündüğüm için sevdiğim bir öneri. Yine sigarayı bırakmaya çalıştığım ilk günlerde bırakma halimi bir tür gözlemlenecek objeye dönüştürmek işime yaramıştı. Canımın sigara istediği zamanları ve hissettiklerimi not alıp akşam incelemek, aralıkların uzaması sigara içmekle özdeşleştirdiğim anların kabak gibi ortaya çıkması hem eğlenceliydi. Hem de bırakabilecek miyim, bırakmalı mıyım vs gibi kaygılardan uzaklaştırmıştı kafamıJ

“Chunking-kümeleme” yine bu dersler sırasında ilk kez karşılaştığım bir kavramdı, “Working-işleyen Bellek” ve “Uzun dönem hafıza” ile beyin ve beyin kimyası ile ilgili öğrendiklerime giriş için iyi bir açılış olacağını sanıyorum. Chunks/kümeler/yığınlar hangi terim yaygın kullanılıyor bilmiyorum ama  kısaca kullanım ve anlamla birbirine bağlanan bilgi parçaları olarak açıklanabilir. Burada söz edilen kümeler/yığınlar kolayca ulaşabilen bilgi dosyalarına gibi de düşünülebilir ancak derslerde kullanılan puzzle parçaları benzetimi başka açıklamalara da olanak sağlıyor. Puzzle parçasındaki renkler, şekiller ve tabii ki parçanın kendi şekli (kenar parçası mı değil mi, dış bükey ve iç bükey kısımlar nasıl dağılımı) gibi bilgi parçaları toplamda hem parçayı oluşturur hem de diğer parçalarla nasıl birleşeceğini.  Tamamen yeni bir kavramı ya da konuyu öğrenmeye çalışırken de ilk başta her şey karmaşık görünse de anladığın ve öğrendiğin her bilgi parçası yaptığınız her alıştırmayla mini-sinirsel-kümeler oluşturuyor ve bu mini kümeleri daha anlamlı daha büyük yığınlara dönüştürebilecek hale geliyorsun. Sonunda oluşturduğun küme/yığın öyle bir hale geliyor ki konseptin kendisini (puzzle’ın tamamlanmış hali) uygularken parçaları tek tek düşünmen gerekmiyor bile. Kısacası chunk/küme/yığınlar anlam/içerik ya da kullanım yoluyla birbirine bağlanmış bilgi bütünleri. Bu sinir kümeleri konsepti akademik alanlara olduğu kadar spor, müzik, dans gibi insanın öğrenebildiği her alana uygulanabiliyor. Bu yığınların oluşması için neler yapılması gerektiği her disiplin için değişebiliyor ama temel olarak odaklanmış pratikler ve tekrarla oluşuyorlar ve bir kere bir fikir ya da konsept için bu sinir kümelerinden oluşturduğunuzda altında yatan bütün detayları hatırlamasan da ilgili uygulamaları rahatlıkla gerçekleştirebiliyorsun. Yığınları oluştururken odaklanmak ilk ve temel adım olsa da anlamadan işe yarar bir chunk oluşturmak mümkün değil, temel fikri anlamadan oluşturulan bir chunk kendine özgü bir şekli olmayan bir puzzle parçası gibi atıl kalıyor. İçerdiği bilgileri bilsen de genel konsepte nereye yerleştireceğini yani diğer bilgi parçalarıyla birlikte nasıl kullanacağını başka bir deyişle bu bilgiyle genel konsepti nasıl oluşturacağını bulmak ve yerleştirmek çok zor bazen imkansız hale geliyor. Sonuç olarak odaklan, anla, uygulaJ Yeterli mi? Tabii ki hayır bu işin yalnızca bir kısmı. Açıkçası kümeleme/chunking işi belli bir tekniğin nasıl kullanılacağını öğrenmek demekken bir de bağlam(konteks) var ki bu da hangi durumda bu tekniği hangi durumda başka tekniği kullanmak gerektiğini öğrenmek anlamına geliyor. Kümelenmiş mental kitaplığın ne kadar büyük ve ne kadar iyi çalışılmışsa hem yeni konuları anlamak öğrenmek hem de önümüzdeki sorunlara çözüm üretmek kolaylaşıyor. Transfer dediğimiz bir kümenin kolayca diğer kümelerle çok farklı bir alanla ilgili de olsa ilişkilendirilebilir doğası bu kolaylığın altında yatan neden. İlk baştaki kullanım ve anlamla birbirine bağlanan bilgi parçaları açıklamasını yeniden altını çizmek istiyorum çünkü bu öğrenmenin iki temel faktörünün de altını çiziyor: anlamak ve pratik. Bu bilgi yığınlarını doğru oluşturmak iyi ve doğru bağlar kurmak ancak bölünmemiş bir dikkat ve odaklanmış bir şekilde çalışılan konuyu anlamakla gerçekleşiyor ve pratik yapmak bağları kalıcılaştırıyor. Basitçe hatırlamaya çalışmak, okuduğun sayfalara bakmadan kilit noktaları, tanımları hatırlamak en iyi yöntemler arasında sayılıyor, ama öğrenilen konuyu çalıştığın ortamdan farklı yerlerde hatırlama sürecini gerçekleştirmenin bilgiyi daha kökleşmiş ve daha kolay erişilebilir kıldığını da söylüyorlar. Esnek bir öğrenme sürecine sahip olmak yani daha rahat öğrenen biri olmak için iyi kümeleme(chunking) yapıyor olmak tek gereklilik değil tabii ama kesinlikle önemli bir faktör. Ve tabii her konuda olduğu gibi bunda da deneyim kazandıkça daha büyük ve başka kümlerle ve beynin başka alanlarında depolanmış hafıza bölümleriyle daha rahat ilişkiler kuran kümeler/chunk oluşturabiliyormuş insan. Para parayı çekiyor mu bilmiyorum ama öğrendikçe daha rahat öğreniyormuş işte insan. Yani bilgi bilgiyi kesinlikle çekiyor J

Odaklanma dediğimiz şey ve prefrontal korteks konusundan söz etmiştim di mi? İşte chunkları oluşturduğumuz yer de burası ön lobumuz aynı zamanda working-işleyen belleğimizin adresi. Eskiden yedi chunk/küme oluşturabildiğimiz sanılıyormuş ancak bu aralar yapılan araştırmalar nedeniyle yalnızca dört olduğu düşünülüyor. İşleyen bellek demişken, hafıza konusu çok geniş bir konu ve farklı tiplerinden söz edilebilse de bu derste iki tip hafıza dikkate alınıyor working-işleyen bellek ve long term-uzun dönem bellek. Yeni bir şeyle karşılaştığınızda bununla uğraşırken kullandığınız bellek türü ön lobundaki kullanmadıkça silikleşen bir karar tahtaya benzetilen işleyen bellekken eğer bu bilgiyi bir depoya benzetilen uzun dönem hafızaya yerleştirmek istiyorsan bu zaman ve çalışma gerektiriyor. Daha önce lafı geçen aralıklı çalışma bunun için iyi bir yöntem. İşleyen belleğin ön lobda olsa da uzun dönem hafıza depoladığı bilginin işlevine göre beyinde farklı bölgelere dolayısıyla daha geniş bir alana yayılmış durumda ve işleyen belleği kullanırken oluşturduğun chunk-kümelerden bu alanlara erişim sağlayarak gerekli bilgileri kullanıyorsun. Ancak stres, korku kızgınlık gibi durumlarda gerekli ilişkileri pek rahat ya da doğru kuramıyorsun, kısacası kafan karışık oluyor. Kümeleme ve işleyen bellek konusuna biraz daha açıklık getirmek gerekirse tamamen yeni bir şeyler öğrenmeye, bir konuyu anlamaya ya da yeni bir teknik kullanmaya çalışırken bütün işleyen belleği dolayısıyla dört kümeleme bölgesini birden kullanıyorsun. Söz konusu şeyi kümeledikten (chunking işlemi) yani kafanda oturttuktan sonra ilgili ilişkiler çok daha kolay kurulmaya başlanıyor ve işleyen belleğin geri kalan kısmı serbest kaldığı için kullanılabilir hale geliyor.
  
Ve geldik şu yaklaşık 1,5 kiloluk başımızın belasınaJ Küçücük olmasına bakmamak lazım. Harcadığı enerjiyi başka hiçbir bölüm harcamıyor ama bu kadar pahalı olmasını kesinlikle hak ediyorJ Beynimizde milyarlarca sinapsla(nöronlar arası bağlantılar) belleğimizi anılarımızı depoladığımız zaten biliniyorken yapılan araştırmalar ve incelemelerle beyindeki bağlantılarının erişkin yaşlarda da dinamik kaldığının ortaya çıkarıldığını öğrenmiş oldum. Görüntüleme tekniklerindeki ilerlemeler beynimizde yeni sinapslar oluşurken eskilerin kaybolduğu dinamik bir yapı olduğunu göstermiş. Daha önceki kısımlarda anlatıldığı gibi öğrenme ve pratikle beyindeki nöronlar arası bağlantılar oluşuyor ve sıkılaşıyor. Yani bir yandan duyu organlarınızla etrafında neler olup bittiği ve tepkilerin üzerinden işlemlerle korteksinin büyük kısmını meşgul ederken bir yandan da yeni anılar ve bilgiler depoluyorsun. Tabii bu bilgileri ve anıları olumlu ve olumsuz olarak tanımlaman zevk alıp almadığın, bir şeyi yapmak isteyip istemediğin konusu var ki işte burada nöromodulatör denen beyin kimyasalları devreye giriyor. Asetilkolin-Acetylcholine, dopamin-dopamine ve serotonin. Asetilkolin odaklanmış öğrenme ve dikkatimizi bir şeye verirken önemli olan bir kimyasal sinaptik şekillendirme konusunda etkili, aynı zamanda bilinçdışı konusunda etkili. Dopaminse ödüllendirme mekanizmasıyla ilgili yani motivasyonumuzu belirliyor. Dopamin aynı zamanda karar alma mekanizmamızda da etkili. Dopamin yoksunluğu motivasyon eksikliğine, bir zamanlar zevk aldığın konuların bile ilgini çekmemesine yol açar, daha ciddi eksikliğinde katotoniye neden oluyormuş. Son olarak sosyal hayatı ve risk alma davranışını belirleyen serotonine geldik. Serotonin seviyesi ne kadar düşükse kişinin risk alma davranışı o kadar artıyormuş. Elbette ders boyunca duygusal tepkilerimizi belirlerken ve karar almamızda olduğu kadar bellek işlemede görevli hipokampus, etkili bir öğrenme için mutlu tutman gereken amigdala da bu dersin misafirleri arasındaydı ama beyin konusuna daha ayrıntılı girersem bu yazı çok çok daha fazla uzayacak. En iyisi mi uyku konusuna da değinip bu konuyu burada kesmek olacak. Beyin konusuna daha sonra daha ayrıntılı dönmek üzere tabiiJ Uykunu almak önemli derken annem yanılmıyormuş, uyku zaman kaybı değilmiş uyanıkken beynin uyanıkken ürettiği toksik metabolik atıklar uyku sırasında küçülen beyin hücrelerinin arasında artan aralıkların arasından geçebilen sıvıyla yıkanarak temizleniyormuş. Uyku yalnızca beynin temizlenme zamanı olmakla kalmıyor, hafıza ve öğrenme sürecinin de önemli bir parçasıymış. Uyku beynin önemsizleri silip önemli bağlantıları pekiştirerek öğrendiklerinin toparladığı bir zamanmış, bu süre içinde aynı zamanda öğrenmeye çalıştığın zor şeylerin bir tür bilişsel provasını yapabiliyor hatta çözülmesi zor sorunların çözümünde gelişmeler kaydedebiliyormuşsun.

Unutmadan kullandığım bütün görseller yine söz ettiğim  dersten. Ne yazık ki beyin konusunu burada kısa kesmek zorunda kaldım ama gerek bu derste adresi verilen  http://www.brainfacts.org/  sitesi gerekse yine Coursera'da almaya başlayacağım "Understanding the Brain:The Neurobiology of Everyday Life" dersinden "o" sıkılırken kafasını dağıtacak bir hatırlatma yazısı çıkacağını umuyorum.

Bu arada çok zamandır yazmıyorum ki biliyorsun yazdığım zamanlarda da çok iyi değildim o yüzden hatalarıma karşı çok acımasız davranma olur mu ;)

Sımsıkı ve sıcacık kucaklıyorum bütün sevgimle J

Hiç yorum yok: