Mart 31, 2015

Kara gözlüm efkarlanma gül gayrı ibibikler öter ötmez ordayım

Bu resmi çok sevdim, ibibiğin hakkını veriyor.
Aldığım yerin bağlantısını verdim ama kimin çektiğini bilmiyorum.
İyi ki çekmiş iyi ki paylaşmış. Teşekkürler :)

Hayatta yapamam dediğim işlerden biri daha, yoksunlukla birleşmiş işsizlik neler yapıyor insana J Elimde dürbün kuşlara falan bakıyorum, bakıyorum bakmasına da yine de ibibiği ilk annem görüyor. Penis ya da klitoris anlamında ya da diğer argo anlamlarından birinde kullanmadım sözcüğü elbette, o yazının konusu tamamen farklı olurdu. Yan anlamlarından birinde de kullanmadım ki zaten “sapının içi boş bir tür ot” tanımını yeni duyduğum için kullanamazdım. Bildiğimiz  “İbibikler öter ötmez ordayım, sütler kaymak tutar tutmaz ordayım” diye zaman tümleci olarak kullanılan ibibik efendim kendileri.

Pek iyi fotoğraflarını çekemedim,
ama insan elindekileri paylaşmalı bence :)

Baştan başlasam daha iyi olacak. Gece öten karatavukları duyup şaşırmam; adının öğrenmek istemem ve sonra gündüz serçe gibi zıplayan turuncu gagalı minyatür sevimli kuzgun benzerlerinin o gece muhteşem öten kuşlar olduğunu fark etmem ile öncesinde annemin balkonda kendileri için aldığı bulgurla beslediği kumruları sayesinde güvercin ile kumruyu ayırt edebilme yeteneğine kavuşmam birleşince…. Yalnız kalan ruhuma bitkilerden sonra yeni yoldaşlar oldu kuşlar ben de röntgenciliğe başlamış oldum yavaş yavaş, yılbaşı hediyesi dürbünümle.

Neyse efendim bir dürbünümü almış annemle çamlığa gitmişken gördük ibibiği peşinde epeyce dolandık, sonra ben yalnız dolandım sonra da kimmiş bu peşinde dolaştığım deyip biraz bakındım etrafa arama motorunda. Evet sevgili o, unuttuysan hatırlatma olsun da gülümse diye yazdığım bu girizgahtan sonra öğrenip aldığım notları sıralayayım ki aklında kalsın J

Çektiğim fotoğrafların en düzgünü,
tepeyi gerginken açıyormuş böyle.
Sanırım burada biraz germişim zavallıyı paparazzi modumla

“Amaaann isimlerin ne önemi var” işe yarar bir birgecelik lafı ya da klişe bir ergen cümlesi olabilir ama gerçek bir tanışıklıkta insana ve tanıdığa bir başlık gerekiyor. Tamam, bu ibibik kardeşle seviyeli bir birliktelik istemiyorum;  ama yine de bir daha görsem bir kere hadi bilemedin iki kere(ilk seferinde gerçek kuş gözlemcisi bir arkadaşım Yalıncak yürüyüşlerimizden biri sırasında göstermişti ama çok uzaktan gösterişli ve etkileyici olduğunu anlayacak kadar görebilmiştim yalnızca) gördüm bana yetti demem biliyorum. Öyle ilişki vs dediğime bakmak yok ha, söz konusu canlı bu kadar gösterişli olunca insanın aklına ilk gelen kur yapma halleri oluyor (ya da fikir zikir vs bilemedim şimdi), ama çok pis kokuyormuş duyduğuma göre ama ben koklamadım okuduğumun yalancısıyım. Haa bir de çiftleşme dönemi sonrası renkleri de soluyormuş hafiften. Neyse oralara gelmedik daha isim öğreniyoruz.

Aman ben de her zamanki gibi dağılma eğilimindeyim. Ne diyorduk isim, ad vs. Bir canlı gösterişli olunca hakkında öykü de bol oluyor isim de. Bizim genelde bildiğimiz “ibibik” baştan beri öyle anlatıyorum zaten.  Ama yine dediklerine göre Osmanlı dönemi halk edebiyatında “ibicek” yaygın bir kullanımmış, yeniçeri çavuşlarının rütbelerinin ibiklerine benzemesi nedeniyle “çavuş kuşu” dendiği de söyleniyor. Çıkardıkları sesten dolayı “hüthüt” de deniyormuş ki bu Arapça adına da benzediği için ilgili öyküyü anımsayıp, “Aaaa,  bu o muymuş?” dedirtiyor insana. Bu arada Arapça “hûdhûd” dedik, Farsça” pûpû”, İngilizce “hoope”, Almanca “wiedehopf”, Fransızca “huppe fasciee” yazıyordu birkaç yerde ama uzun uzun bakınmadım yanlışsa kendini düzelt ya da ekle sevgili o, öğrenmek iyi geliyor insana doğrusunu öğrenmek önemli tabii.  Mesela Türkiye’de her bir köşede başka başka adlarla da çağırılmış ya da hala çağırılıyormuş.

 İşte oraya buraya bakarken benim karşılaştıklarımın sıralı tam listesi: alihoroz(u), baltacı, baltalı kuşu, bayramcak, bûbe, bûbek, bûbû, bubukşo, bûbûye, , büdbüdek, cennet kuşu, çavuş kuşu, dağ horozu, diksileman, dingili Çavuş, dogey, gosgok, gügük, güpbük, harman horozu, hibibik, hibup, hipop, hophop, hophopık, hopop, hübbuk, hübbük, hübübük, hüthüt(hüdhüd), ıbabap, ibibik, ibicek, ibidik, ibik/ibik kuşu, ibikli, ibobop, ibup, ipek kuşu, kel ibik, kızlar çavuşu/çavışı, kokar ibik, kokar meke, kokar yürülük, kûkile, Mürg-i Süleyman, nacaklı, namazkılan, ,opampe ,patlabaş, Pepuk kuşu , pipo, pupi, pupuş, püpe, şâne-ser, takgalı, tarak/darak kuşu, tarakçın/darakcin/darakçin, taraklı/taraklı kuş, ububuk/übübük, yamalkan, yırıbık/yiribik, zıbıt.

Eeee o kadar saydıktan sonra Latince adını söylemeden olmaz diyesim geliyor. Ama sanki muhteşem bir biyoloji ve Latince bilgim varmış gibi havalı olmak için değil valla yalnızca bu bilimsel ad meselesi araştırma yapmaya kalınca ya da daha derin daha kesin kaynaklara ulaşmak isteyince işe yarıyor o yüzden cepte durması iyi bir şey diye düşünüyorum. Bilimsel adı Upopa Epops bu ufaklığın, yaklaşık 30 cm boy,  60-70 gr. Öyle ilişki, gösteriş falan deyince insanın aklına “biscolata erkeği” geliyor ama işte herkesin gösterişi kendine. Tedirgin olduğunda yelpaze gibi açılan tepe tüyleri(sorguç), renkleri(sonbaharda biraz açılıp matlaşıyormuş), dev bir kelebek gibi garip uçuşu, ince gagası falan birleşince “aaa ne güzel kuş” dedirtmezse “aaa ne ilginç kuş” dedirtiyor insana. Sanırım fiziksel dikkat çekiciliği üzerine yüklenen anlamları da arttırmış tarih boyunca bu yüzden de farklı ülkelerin posta pullarında onlarca kez kullanılmış, İsrail’in de ulusal kuşu seçilmiş.

Yine benden, yine iyi değil ama
o uçuşu görmek muhteşemdi,
Sanki yavaş çekimde bir tür gösteri yapar gibi.

Bu etobur kuşumuz eski dünyalı, yazın Avrupa, Asya ve kışın Afrika’da takılıyor, yani tanışmak için coğrafi keşifleri beklemek gerekmemiş biz buralılar için, bahar gelsin yetiyor. Göç ederken topluca hareket etseler de göç zamanı dışında yalnız yaşamayı tercih ediyorlarmış. Yerleşmeleri için ortalıkta yaşlı ağaçlar varsa orman bile aramadıkları oluyormuş.  Orman olursa da ille çam olsun yok yaprağını döksün aman dökmesin gibi ayrımları yokmuş, meyve bahçesi de olur şehir parkı da diye semt seçmedikleri gibi yuvaları için de aman şu çalıyı alayım aman bu çırpıyı kaçırmayayım dertleri de pek yokmuş. Yuvalarını yapmak için aman aman çok uğraşmıyorlarmış yani. Oyuk kovuk buldukları delik yetiyormuş çiftimize ve yavrularına. Aman havuz olsun aman ebeveyn banyosunda jakuzi olsun vs yok kısacası, yazı geçirip çocukları büyütüp gidecekleri yere aman oturma takımı aman bilmem ne halısı alalım diye kasmıyorlar. A tabii etobur deyince, baykuşlar ya da akbabalar gibi değiller, böcek, örümcek, hatta salyangoz, solucan ve küçük kertenkeleleri falan yediği söyleniyor. Okuduklarımı doğru anladıysam dişinin erkeğin ikram ettiği böcek ve kur davranışı karşısında yuvaya girmesi olur bu iş demesi anlamına geliyormuş, yani çeyizini düzen erkek piyasaya çıkıp kendini sunuyor alıcı çıkarsa yemeğini yapıp dişiye beğendiriyor ki dişi gelsin yuvasına yerleşsin. Kuluçka döneminde anne sürekli kuluçkadayken baba yemek getiriyormuş, ama yavrular yumurtadan çıkınca bakım ortakmış. Bu kuşun tek eşli olduğunu söyleyenler var hatta ebeveynlerinin bakımını falan da üstleniyormuş diyorlar ama yalnızca diyor da olabilirler bunun için kuşbilimcilere danışmak lazım o kadarı onların ve çiftimizin bileceği iş (yine de aklımda olsun yeni bir şey öğrenirsem unutmadan buraya yazmalı). Kötü kokma meselesine dönecek olursak, bu yavruları korumak için salgı bezlerinin kullanıldığı bir tür savunma mekanizması anladığım kadarıyla, öyle tüyleri gösterişli hale getirip efelenmek işe yaramazsa diye geliştirilmiş bir tür kimyasal silah. Ama bu kimyasal silahın yanında daha konvansiyonel bir yöntemi pek konvansiyonel olmayan bir malzemeyle başarılı bir şekilde uygulayabiliyorlarmış: dışkılarını 60 cm’ye kadar isabetli atışlar yapabilecek şekilde fırlatma tekniği

Az çok neymiş, ne yaparmış öğrendiğimize göre ne kimlikler yükleyip ne yakıştırmalar yapmışız kendilerine ona da bakalım dimi ya J Önce buralardan başlayayım buralarda baharın müjdeleyicisi ibibikler Afrika’dan buralara geldiklerinde bahar da geldi demek oluyor. Bu gayet anlaşılır ama bundan sonra anlatacaklarım biraz daha mitolojik yakıştırmalar. Önce daha yerelle başlayayım. İşin gerçeği iki versiyonu olan bu ibibik nasıl ibibik oldu öykülerinin iki versiyonununu da pek sevmedim. Efendim ibibiğimiz bu öykülerin ikisinde de orijinalinde çok güzel genç bir gelin olarak anlatılıyor, benim daha az sevdiğim versiyonunda bu güzel kadının tembel ve kötü kokuyor olması kaynanasını üzmenin ötesinde sinir falan da ediyor ki söylenmeyi falan geçip nasıl dua ediyorsa artık gelinimiz ibibiğe dönüşüyor. Diğerindeyse sevgili aynalarla barışık gelinimiz ayna karşısında saçını tarayıp güzelliğine güzellik katarken içeri giren kayınpederine başı açık göründüğü için öyle üzülüyor öyle üzülüyor ki ibibiğe dönüşüyor, tarağı da sorguç olarak kafasında kalıyor. Bu ikinci öykü, sanırım yine bana ibibiği ilk kez gösteren arkadaşımdan, duyduğum tekerleme benzeri bir sözü hatırlattığı için daha çekici geldi. Yine kayınpeder olabilir, aniden içeri biri girince başını örtmek isteyen utangaç bir kadın eteğini kafasına çekmesi üstüne ”bizim gelin bizden kaçar başın örter kıçın açar” deniyordu o öyküde de.
İsrail’in ulusal kuşu seçildiğini söylemiştim ya bizim bahar müjdecisini tanımaya çalışırken Yahudi mitolojisinden anlatılan bir öykü çıktı karşıma.  Kral Şelamo (King Solomon/Süleyman)  yakıcı güneşin altında yolculuk yapmaktayken sıcaktan rahatsız olduğunu fark eden bir ibibik sürüsü gelip başının üstünde ona gölge oluşturur. Bunun üzerine Kral teşekkür eder ve benden ne istersiniz der, ibibikler de her birimizin başına birer altın taç isteriz der. Kral uyarır bunları ve der ki: “Ama bakın başınızda altın taçla dolaşırsanız avcıların ilgisini çekersiniz. Böyle olur da başınıza bela olursa bana haber verin” Eh Kral haklı çıkar önce bir avcı sonra ondan duyan başka insanlar başlarına bela olur ibibiklerin. Onlar da yeniden Kral’a giderler ve altın taçlarını şimdiki tepe tüylerine dönüştürür Kral. İslam’da da ibibik üzerine öyküler var hem Kuran’da hem de İslami dönem edebi eserlerde. Bunlar için bağlantı vermiyorum çünkü basit bir aramayla bu konudan söz eden yığınla sayfa karşısına çıkıyor insanın. Ama Süleyman Peygamber İbibik ilişkisinden söz etmeden ibibik hakkında yazı yazmak eksik yazmak gibi olacak. Kuşların dilini bilen Süleyman Peygamber gibi İslam kaynaklı öykülerde ibibik nam-ı diğer hüdhüd kendi gibi güzel, güzel olduğu kadar da akıllı bir kuş. Bu yüzden bu anlatıları daha çok sevdim. Anlatılanlara göre bizim ibibik Süleyman’ın habercisi, çavuşu değer verdiği bir canlı, başlarda isimlerini sayarken “mürg-i Süleyman” demiştim ya hani. Ama bütün bu payeleri de hak ediyor. Şu akla, şu yeteneklere baksanıza diyerek ilk öyküyü kısaca aktarayım. Bir gün Süleyman Peygamber’e bir melek elinde bir bardak su ile geliyor ve elindeki suyun “ab-ı hayat” olduğunu Süleyman’a içmesi için getirdiğini söylüyor. Malum “Ab-ı Hayat” yaşam suyu, ölümsüzlük iksiri, uzun yaşamın sırrı. Süleyman temkinli yaklaşıyor ve ben içmeden önce bir kuşlar meclisine danışayım bunu diyor. Kuşlar meclisi toplanıyor ve destekliyorlar. İçin ve yüzyıllarca yaşayın diyorlar. Tam meclis dağılırken, toplantı sırasında orada olmayan hüdhüd geliyor ve Süleyman onun da fikrini soruyor. Aaa o da ne diğer kuşların coşkuyla onay verdikleri şeye bizim hüdhüd karşı. Diyor ki, tamam siz asırlarca yaşayacaksınız ama sevdikleriniz, tanıdıklarınız ölüp gidecek onların acısını çekeceksiniz, sonra yeni insanlarla tanışıp yeni insanlar seveceksiniz ve onları da kaybedeceksiniz. Sürekli sevdiklerinizin acısını çekeceğiniz bir ömür geçirmeizi istemem. Bunun üzerine diğer kuşlar da hüdhüde katılıyor ve Süleyman ab-ı hayattan içmiyor. Bunları yazarken aklıma geldi hüdhüd değil de ibibik olarak anlatılsa aynı etkiyi yaratır mı acaba diye. Önce hüdhüd daha etkili bir isimmiş gibi geldi, ibibik ise elki de argo kullanımları yan anlamları vs nedeniyle daha ciddiyetsiz. Hatta kendi kendime kuşlar hüdhüdü ibibik diye tanısa “hadi len ordan ibişşş!” diyip gülüp geçerler miydi diye kafamda kurup eğlendim. Aslında ikisinin de çıkardığı sesin taklidi olduğunu düşününce “ibibik” “hüdhüd”e göre daha güzel geldi. Neyse bunları dününce unutmadan yazayım. Yine bir rivayete göre hüdhüdün suyu, kaynağında, hatta toprağın altında havadan görebilme yeteneği varmış, bu gizli şeyleri görebilme yeteneği ile Süleyman’ın ordusuna kılavuzluk ederken “hüd hüd, orada orada” diye bağırdığı için hüd hüd adını almış. Öyküye göre ibibik bu yerin altında suyu ve kalitesini(kil içinde bulanık ya da kayalardan taşlardan süzülmüş berrak) görebilme yeteneğini Süleyman’a önerip seferlerinde yanında olmak istediğini bildirince karga karşı çıkıyor ve yer üstündeki tuzağı görmeyen yer altındaki suyu nereden görecek yalan söylüyor diyor. Bunun üzerine ibibik diyor ki:  

“Gerçek olan bir marifettir su-araştırma hünerim. Ve gerçektir gene doğruluğu beni tuzağa düşüren şeylere karşı kör olduğum benim. Bir niyet vardır bilgimin ötesinde benim hem körlüğüme hem de gözle görülmeyen şeyleri görmeme neden olan. Karga kabul etmez doğruluğunu bunun.” Mesnevi_İngilizceden çeviren: Vehbi Taşar

Bu anlatılarda hüthüt uzak görüşlü, akıllı sanırım bu nedenle daha çok sevdim. Gerçi son anlattığımda kargaların düşürüldüğü durumu çok sevmedim ama elden gelen bir şey yok öyküyü ben yazmadımJ İbibik yalnızca Mesnevi’de çıkmıyor karşımıza, Ferîdüddîn-i Attâr’ın Mantıku't-Tayr’ında yine pek bilge pek lidermiş hüdhüd. Ne yazık ki okumadım anlatılanları orada burada okuduğumu falan aktarıyorum ama sevgili o umarım artık okumuşsundur ilginç görün mü yok mu Mantıku't-Tayr? Divan şiiri de bol bol uğramış hüthüt demiş, Belkıs demiş, Seba demiş, Süleyman demiş malzeme iyi uğramasalar ayıpmış zaten. Ceyhun Atıf Kansu’da uğramış, Behçet Necatigil de, onlardan yüzlerce yıl önce bu topraklardaki tiyatrolarda “Aristophanes’in “Kuşlar” oyununda yine insanlara bir şeyler aktarmak için yardımcısıymış anlatanın. Aaaa neredeyse ibibik ve baykuşlarla olanı da unutuyordum. Hoş bunda da Athena’nın baykuşlarına haksızlık edilmiş ama öykü güzel. Merak edenler ya da bilenlerden daha çok bilgi edinirim belki ileride ama bu öykü de Şehabettin Suhreverdi ya da daha doğrusu “Shahab al-Din Yahya ibn Habash Suhrawardi”den. Akşam baykuşların yuvasında kalan ibibik sabah yola çıkacaktır. Gece yaşayan baykuşlar şiddetle karşı çıkar ve sabah yola çıkılır mı derler hüdhüdümüze, “sabah güneş gökyüzündeyken her yer kararır nasıl yola çıkarsın olmaz” derler. Garibim ibibik de derki “yanılıyorsunuz herkes sizin gibi değil sizin görememe nedeniniz olarak gördüğünüz güneş ışığın kaynağıdır. Birçoğumuz onun varlığında daha rahat görürüz o nedenle sabah yola çıkarız” Ama bu baykuşları daha çok kızdırıyor karanlık günü aydınlık ilan ettiği, görmeyi engelleyen güneş ile onun ve birçoklarının gününün aydınlandığı iddiasından vazgeçmezse onu öldüreceklerini söylüyorlar ve saldırıyorlar. Bunun üzerine gözlerine gelen gaga darbeleriyle kör olduğunu iddia ederek hüdhüd aman diliyor, ben de sizin gibiyim artık deyince bırakıyorlar ve öldürmüyorlar doğru söyleyen garibimi.

"Defalarca anlatayım dedim
Zamanların içinde ne sır varsa
Ama kılıç ve arkadan gelecek darbe korkusundan
Dilimin üstünde binlerce çivi var"

Ne yazık ki yazanın sufi kimliğiyle İslami bir motivasyonla yazmış olması ve sembolizmi bu öyküyü paylaşanların yorumlayışlarını da genellikle dini propaganda yönüne çekiyor. Daha ayrıntılı okumak isteyenler web’de bulabilirler. Ama kendi gibi düşünmediği için insanları yakan; kendi gibi ibadet etmediği için komşularını katleden; boğmak, kesmek, yakmak, yıkmak gibi eylemlerle aralarında mesafe olmayan; kendi gibi giyinmeyeni aşağılık ilan eden insanların varlığı gölgeliyor öykünün daha geniş senin gibi olmayanların varlığını kabul etmeli, yalnızca kendi gerçekliğini dayatmamalısın mesajını. Yalnızca kendisine karşı çıkıldığında bunu eziyet gören ama kendi dışındakilere her türlü kötü muameleye sessiz kalan hatta ortak olan insanların yarattığı kocaman bir uçurum var ne yazık ki. Burada anlatılanların kendileri için de geçerli olduğunu görmeleri için ne yapmak gerekir bilememek beni mesafeli kılıyor belki ya da hep bir bahanelerinin olması hep kendilerine ağlamaları. Sanırım bu nedenle her ne kadar öyküyü çok sevsem de Şehabettin Suhreverdi henüz okumalı dediklerim arasında değil, belki bir gün J. O zamana kadar bu öykü kulağımdaki küpeler arasında kalsın da sırf benim gibi olmadığı için birine eziyet etmeyeyim

Sıtkı Erdoğan’ın şiirinden bestelenmiş bir şarkı dışında hakkında pek de bir şey bilmediğim küçücük ibibiğin buraların hakim kültürüne katkısına muhtemelen ucundan azıcık bakındık. Bu kısacık arama, tarama, bulma ve okuma sürecinde karşıma çıkan büyüler batıl inançlar vs gibi konulara girmedim. Aslında Avusturya’dan Araplara kadar farklı farklı birçok kültürde büyülü gözüyle bakılıyormuş bazı organlarının sağaltıcı etkisi olduğu düşünülüyormuş bu ufaklığa. İş Ama gel gör ki içim elvermedi, şurasını yersen bu olur yok tüyünü bilmem ne yaparsan bu olur yazık garibime zarar hep. Neyse yine de büyü söz konusu olduğunda garibim eşekler ve dilleri, domuzlar ve yağları yalnız değilmiş bunu öğrenmiş oldum arada.  Eee büyü konusuna girmeyince rüya yorumlarına da girmedim ki bence bir kültürün bir objeye/konuya/eyleme ne gözle baktığının en iyi göstergelerinden biri rüya, fal yorumları vs. Ama ne yapalım, insan arada kendine sınırlar koyuyor böyle.

Bizim buralar konusunu ibibikle ilgili ilk neymiş kimmiş bu ibibik okuması sırasında karşıma çıkan inanışı söylemeyi unutuyordum neredeyse. Başlarda söz etmiştim ya, ibibiklerin yaşlanan ebeveynlerine baktığı düşünülüyormuş diye tepelerindeki tacın da bu ebeveynlerine olan bakım ve hürmetkarlıklarının karşılığı bir hediye olduğuna da inanılıyormuş.

İbibiğin yaşlanan ebeveynini beslediği fikri yalnızca buralarda değil zaman zaman eski Roma ve Yunanlılarca da paylaşılmış. Hatta Mısır’da da, eski Mısır’da hiyerogliflerde minnettarlık sembolü olarak kullanılmış.Eski Mısır’da ve eski Minoan döneminde Girit’te bu kuşların resimleri tapınaklar, mezarlar gibi kutsal yerlerin duvarlarını süslermiş. Pers uygarlığında erdemlilik ve doğruluk sembolü olduğunu daha önceki öyküde fark etmiştik zaten, İsrail’lilerin bu kuşu ulusal sembolleri olarak seçtiğini de söylemiştim. Ama söylemeyi atladığım bir şey var, Yahudiler için koşer sayılmadığı. Aynı şekilde İslam ve Hristiyanlık da yenmesi engellemiş böylece bir şekilde avcılardan korunmuş sayılılabilir. Acaba Süleyman yalnızca altın tacı tüy sorguca dönüştürmekle kalmayıp, avcıları uzak tutmak için başka önlemler de mi aldı acaba?

Şimdiye kadar söz ettiğim kültürler pek bir övmüş pek br takdir etmiş olsa da ibibiği, her yerde aynı derecede beğenilmiyormuş. Mesela İskandinavlar ibibiği yaklaşmakta olan bir savaşın işaretçisi olarak görürlermiş.(Benim aklıma göçebe kültürden gelen bizler için bahar kuşu leyleği havada görmek yol habercisidir inanışını getirdi ama tartışmayacağım her yaz savaşmıyorlardır herhalde). Estonyalılar içinse insanların ya da besledikleri hayvanların ölümü için haberci sayılırmış ibibiğin ötüşü. Benzer şekilde bir Yunan mitinde ölümün sembolüdür. Fransızlar ise biraz saf salak bulurlarmış ibibiği, rengarenk bir soytarıyı andıran görünüşü kötü kokan yuvası ve yavruları korumak için fırlatılan dışkılar düşünülünce çok da uzak bir düşünce gibi değil ama yine de hayvanlara olumsuz özellikler yüklenmesini sevmiyorum. Bu arada Bir Doğu Avrupa anlatısına göre de tanrı ibibiği yarattıktan sonra ve ona kuşların sevebileceği bütün yemlerden sunmuş ama o hepsini reddedince onu sonsuza kadar diğer kuşların dışkısını yemekle cezalandırmış. Avrupa’nın büyük bölümünde hırsız olarak görülüyorlarmış.


Şimdilik bu kadar aklıma yeni bir şey gelir ya da yeni bir şey öğrenirsem eklemek üzere.


Mart 07, 2015

Gördüm, duydum, biliyorum_Haziran 2012 EMO Denizli Şube Bülteni

Geçtiğimiz günlerde kadının pazarlık unsuru bir nesne olarak değerlendirilmesine dair korkunç bir deneyimi daha yaşamak zorunda kaldık. Henüz fetüs bile olmamış bir hücre grubunun akıbeti üzerinde kadının karar hakkı bir katliamla ilişkilendirildi. Burada tartışılması planlanan ne bu anlamsız ilişkilendirme, ne bu hamlenin amacı. Bu yazı daha çok girişte söz edilen akıl almaz durumu da yaratan ataerki, cinsiyet rolleri ve cinsiyet algısının hayatımızda nasıl hakim bir yere sahip olduğu ve kadınlar ve kadınlığın “tarla”, “statü sembolü”, “ev eşyası”, “kişisel bakım ürünü” ya da “stres aktarma objesi” … vs olarak görüldüğü sürece nasıl insanlığımıza ihanet ederek güdükleştiğimiz üzerine. Kadını hayatımızı ve varlığımızı sürdürmek için bir araç veya korunması gereken aciz bir yaratık olarak gördüğümüz ama asla insan değil çünkü “erkek” değil üzerinden yorumladığımız sürece toplumsallığımızın nasıl sağlıksız olacağı üzerine. Ve tabii ki biz mühendis kadınların bu bozuk algıdan nasıl etkilendiğimiz üzerine.

Başka bir yerden devam etsek? Kadın sorunu üzerine bazı tartışmaların duraklarından biridir: “Madem o kadar eşitsiniz niye hiç kadın bilim”adamı” yok?”  Ne muhteşem bir argüman di’mi? 1900’lerin başlarında ancak üst sınıf kadınlar üniversite diye adlandırılan “yüksek ev hanımlığı okulları”na gitme hakkı kazansın, aradan sıyrılan birkaç güçlü kadın sizin hayatta uğraşmanız gerekmeyen yıldırma politikalarıyla savaşa savaşa ancak bilimsel eğitim alabilsin egemen erkeklik kavramının reddederek savunuculuğunu yapan cengaverler de bu soruyla insanın karşısına çıkın. Bu kadar saçmalamak ancak iktidara özgü değil midir?

Eril iktidarın yazdığı tarih nedeniyle unutulmaya bırakılmış kadınların adına bazı bilim insanlarının adını anmadan geçmemeli burada. Din savaşlarının ortasındaki Hypatia’nın katkılarını değerlendirmekte bu kadar gecikmeseydik?  Birçoğumuz Marie Sklodowska-Curie’yi biliyoruz.  Peki bilimsel katkılarını askeri uygulamalarda kullanmayacağını söyleyerek atom bombasının tasarlandığı Manhattan Projesi için kendine yapılan daveti reddeden; Nobel Ödülü partnerine verilirken kendisi es geçilen Lise Meitner; önyargılar, üzerine basılmalar, yok sayılmaların olmadığı bir dünyada bunlarla başa çıkmak için harcadığı bilinçli ya da bilinçsiz eforu çalışmalarına aktarabilseydi?  Ya, bugün birçok hastalığa karşı umudumuz olan genetik biliminin üzerinde yükseldiği ikili sarmal yapıyı ilk görüntüleyen Rosalind Franklin, misojinist iş arkadaşı Watson’la çalışmak zorunda olmasaydı neler olurdu?  İnşaat mühendisi Nefise Akçelik? Adı Türkiye’de karayolları tünelciliğinin gelişmesine yaptığı büyük katkılar nedeniyle heybetli bir tünele verilmek istendiğinde iki farklı siyasi kanattan milletvekillerinin itiraz gerekçesi neydi?

Ev içi emeği, hasta/yaşlı/çocuk hatta koca bakımı kısacası yeniden üretim ve alt sınırı 3’ten 5’ten başlayan sonunun 2+1’e dayanabileceğinden korktuğum doğum/tarla göreviyle sınırlandırılmış kadın algısı ile aşağılık kadın işleri dışında her şeye muktedir, mülk edinme hakkına ve bunu koruma yükümlülüğüne “sahip” erkek algısı elbette yalnızca kadınları değil toplumsal olarak hepimizi etkiliyor. Bu algıyla yetiştirilen kız ve oğlan çocuklarının yeteneklerinin ve kişisel özelliklerinin gerektirdiği seçimleri sağlıklı şekillerde yaparak kendileriyle barışık yetişkin bireylere dönüşmelerini beklemek yalnızca yenilen kumarbaz aymazlığı olarak tanımlanabilir. Ortada korunmanız gerektiği öne sürülen tehdit koruyanların kendisi tarafından yaratılıyorsa kendini inkarcı bir kısırdöngüyle koruyan muhteşem bir güç/iktidar sistemiyle karşı karşıyasınız demektir. Bu korunma gerekliliği yanında acizliğiniz nedeniyle yetkin ve yetkili olamayacağınız bonusuyla beraber gelir ve size bir lütuf olarak yedirildiği için itiraz etmeniz gerektiğini bile fark edemeden hiç geliştiremediğiniz güçleriniz ve yeteneklerinizle en iyi olasılıkla başarılı erkeğin arkasındaki destek olursunuz. Hatta daha ileri gidelim oğlunuzu zengin ve başarılı olmak zorunlu hedefiyle eğitirken kızınızı iktidarın daha üst sıralarındaki bir erkekle evlenebilmek için gerekli şartları sağlayacağı şekilde eğitir sistemin sürekliliğini sağlarsınız.

Komplike dantel modellerini bakarak çözebilen, küçücük dolaplara dünyanın eşyasını sığdırabilen, evde çıkan sorunları bütçeye uygun çözmek adına sürekli yeni yöntemler geliştiren aile içi sorunların arabulucusu olmak ve dengeyi sağlamakla yükümlü ve bunları en iyi yapabilmek üzere çocukluğundan bu yana eğitilen kadına çoğu zaman çok daha basit yönetimsel ya da teknolojik ilişkiler söz konusu olduğunda geri durması gerektiği öğretilir. Bilgi ve teknoloji doğaları gereği güç getirdikleri için iktidara aittir, yönetim zaten tuhaf bir şekilde gücü elinde bulundurandadır ve sonuçta istediği kadarını sizinle paylaşır. İşte tam burada mühendis kadınların sorunları başlar. Daha okulu kazandığınız anda bir kadının mühendislik okumasını onaylamayan yorumlarla karşılaşmanızla başlar maceranız.  Hem kadın beyni sayısal değil sözele yakındır gibi bir anlayış vardır hem de mezun olduktan sonra mühendislik işi ile kadının varlık amacı olarak görülen ev içi sorumlulukları nasıl yürütülecek kaygısı vardır itirazların içinde.  İş arama dönemi de benzer engeller içerir, sevgilinizin olup olmadığı ve evlilik planlarınız sorgulanabilir densizce, bazen de sorgulama gereği bile duyulmadan işveren erkek çalışan istediği konusunda çoktan kararını vermiştir bile. Sonra bir işe giresiniz kadının korunması gerektiği, kadının ortalığı toparlamak ya da insanların beslenmesini sağlamak gibi doğuştan getirdiği yetenekleri olduğu sanrısı çoğu zaman bilinçsiz bir şekilde bazen kendi ayağınıza taktığınız bir çelme bazen de iş arkadaşlarınızın ya da patronunuzun beklentisi olarak karşınıza çıkar. Kadınlara ve erkeklere dair kalıp yargılar bazen hem sizi hem iş arkadaşlarınızı zorlar ama sonuçlar genellikle uzun vadede kadın için olumsuz olacak şekilde gelişir.  Hiç farkına varmadan;  eşit işe düşük ücret, daha az eğitim ve yükselme olanağı, ev ve iş arasında sıkışmışlığın ve toplumsal beklentileri karşılamanın ağırlığı altında zorlanan bazen de erkekler kulübünün “bizden” iltifatını edinirken kaybolan kadınlara dönüşülür.


Sonuç olarak böyle gelmiş böyle gider olduğu için düşünmeden gerçekleştirdiğiniz çoğu eylem, sıradan hitaplar, küçük şakalar ya da kabullendiğiniz basit yaşamsal döngüler duyduğunuzda kanınızı donduran kadın cinayetleri, tecavüzler ya da politik hamlelerle aynı kapıya çıkar aynı sistemden beslenir. Farkına bile varmadan bir kadını ve onun insanlığa sunabileceği katkıları baskılıyor olabilirsiniz. Birer mühendis olarak sistem modelleme ve sorun çözme üzerine eğitim almış ve topluma karşı almış olduğumuz bu eğitimin bize kazandırdıklarını sunmakla yükümlü olan bizler her tarafından dökülen bu sistemin basit bir şekilde gözümüzün önünde duran problemini görmezden gelemeyiz. Küçücük çocuklara bile toplu tecavüzler, yol ortasında öldürülen kadınlar çalışıyorsa dokunma aşamasında bile olmadığımızı göstermiyor mu?

Mart 03, 2015

OG Tesislerinde Malzeme Seçimi



Bu yazı orta gerilim tesisleri için malzeme siparişlerinde dikkat edilmesi gereken hususlar konusunda bir kılavuz niteliğindedir. Yazının kapsamına yalnızca akım ve gerilim trafoları, kesiciler, ayırıcılar ve parafudrlar alınmıştır ancak trafo seçimi, metal clad/metal enclosed hücre seçimi ya da röleler konusuna değinilmemiştir.

Orta gerilim malzemelerin seçiminde tesisin konumu, özellikle harici malzemeler için coğrafi ve iklim koşulları gibi koşulların belirtilmesi önemlidir. Yükselti(1000m sınırı), ortam sıcaklığı, rüzgar basıncı, en yüksek güneş ışınımı, buzlanma, ortam hava kirliliği, yer sarsıntısı… gibi faktörler sipariş özelliklerini değiştirebilir. Harici malzeme kullanımlarında krepaj mesafesi(yüzeysel kaçak yolu uzunluğu) bildirilmelidir.

Kullanılan sistem için nominal akım (In),  işletme gerilim seviyesi (Un)  ve kısa süreli termik anma akımı(Ith) (Aksi belirtilmedikçe dinamik akım (Idyn) yani kısa devre akımının ilk tepe değeri Idyn=2,5Ith alınır) gibi sistemin elektriksel özelliklerini tanımlayan değerler bütün malzemeler için kesinlikle bildirilmesi gereken değerlerdir. Ayrıca kullanılan sistem topraklaması da birçok malzemenin seçiminde önem taşır. Kullanılacak malzemelerin gerilim seviyeleri standart dayanım gerilimlerinin belirlenmesi açısından önemlidir. Bazı durumlarda aşağıda verilmiş standart izolasyon gerilimlerinden farklı değerler kullanılabilir aksi belirtilmedikçe belirtilen gerilim seviyeleri için şu değerler kullanılır.  Farklı bir talebiniz varsa sipariş sırasında belirtilmelidir.

Anma Gerilimi
(kV-efektif)
1 Dakika Süreli Şebeke Frekanslı Anma Dayanım Gerilimi
(kV-efektif)
Yıldırım Darbe Dayanım Gerilimi
(kV-tepe)
3,6
10
40
7,2
20
60
12
28
75
17,5
38
95
24
50
125
36
70
170

Tablo 1- Bazı anma gerilimleri için izolasyon seviyeleri

AKIM ve GERİLİM TRAFOLARI:

Akım trafoları:

İlgili standart:IEC-60044-1 (IEC-61869-1/2)
Yukarıda belirtilen ortak sistem bilgilerine ek olarak sipariş aşamasında şunlar bildirilmelidir:

a)      Tipi:Dahili, harici, geçit, bara, yağlı, kuru, vs.
b)      Çevirme oranı: I1/I2(I1,2primer(1) ve sekonder(2)akımları) bağıntısı ile belirlenen bu oran belirtilirken genellikle primer ve sekonder akımları anma değerleri üzerinden belirtilir. (100/1, 100/5, 400/1…vs gibi)
Standart primer akım değerleri tek oranlı akım trafoları için 10-12,5-15-20-25-30-40-50-60-75 ve bunların onlu katları ya da ondalıkları olarak belirtilmiştir. Sekonder anma akımı olarak genellikle standartta belirtilen değerlerse 1-2- 5’tir.
c)       Sekonder sayısı: Bir akım trafosunun birden fazla sekonderi olabilir bu genellikle çevirme oranı ile birlikte gösterilir.(100/5-5(iki sekonderli), 400/1-1-5(üç sekonderli)…vs gibi)
d)      Nüve tipi, sınıf, doğruluk katsayısı ve güç

i)                    Ölçü nüveleri:
(0,5Fs5 10VA, 0,2Fs5 5VA, 1Fs5 15VA…. vs şeklinde gösterilir ilk sayı doğruluk sınıfını, ikinci sayı doyma katsayısını son sayı ise gücü gösterir)
Normal işletme koşullarında nominal akımın %5-120 aralığında doğruluk sınıfının gerektirdiği %0,2, %0,5 veya %1 doğruluklarla ölçüm yapmak amacıyla kullanılan nüvelerdir.

Doğruluk
Sınıfı
Anma Akımı Yüzdesi
Anma Akımı Yüzdesi
5
20
100
120
5
20
100
120
Oran Hatası (%)
Faz açısı hatası (dakika)
0,1
0,4
0,2
0,1
0,1
15
8
5
5
0,2
0,75
0,35
0,2
0,2
30
15
10
10
0,5
1,5
0,75
0,5
0,5
90
45
30
30
1
3
1,5
1
1
180
90
60
60

Tablo2-0,1, 0,2, 0,5 ve 1 sınıfı ölçü nüveleri için oran ve faz açısı hataları

Şekil 1- 0,5 sınıfı bir ölçü nüvesi için oran ve faz açısı hatalarının değişimi

IEC 60044-1’de ayrıca 0,2s, 0,5s, 3 ve 5 sınıfı ölçü nüveleri tanımlanmış ve belirli anma akımı yüzdeleri için bu sınıflar için standart  hata oranları belirlenmiştir.

Arıza koşullarında ortaya çıkan aşırı akımların cihazlara zarar vermesini önlemek üzere anma akımının 5 ya da 10 (Emniyet/Doyma katsayısı:Fs) katında doyacak şekilde tasarlanırlar. Yani sekonder akımı nominal akımın Fs katını aşamaz bu maksimum değerdir ve sadece anma yükleri (nüvenin VA cinsinden verilen gücü) için geçerlidir.

Trafo sekonderine anma yükünden daha küçük yükler bağlanmışsa doyma katsayısı Fs daha büyük bir n değerine yükselir:

                 


Sn :Anma yükü, VA
S : Gerçek yük, VA(Nüveye bağlanacak cihazların gücü ve bağlantı için kullanılacak kabloda harcanacak gücün toplamı cinsinden belirlenir)
Isn : Sekonder anma akımı
RCT : 75⁰C’deki sargı iç direnci, ohm

Bir ölçü nüvesinin doğruluk sınıf değeri, anma yükü aşılmışsa geçerli değildir. IEC-60044-1’e göre akım trafolarının doğruluk sınıfları anma yükünün %25-100 değerleri arasında bütün yükler için sağlanmalıdır.


ii)                  Koruma nüveleri:
(5P5 15VA, 10P10 30VA…. vs şeklinde gösterilir ilk sayı doğruluk sınıfını, ikinci sayı doyma katsayısını son sayı ise gücü gösterir)


Doğruluk
Sınıfı
Anma Akımındaki
Oran Hatası (%)
Anma Akımındaki
Faz açısı hatası (dakika)
5P
±1
±60
10P
±3
-

Tablo2-5P ve 10P sınıfı koruma nüveleri için oran ve faz açısı hataları

IEC 60044-1’de tanımlanan PR ve PX koruma sınıfı tanımlarına ve geçici kısa devre koşullarında trafonun davranışıyla ilgili IEC 60044-6’da tanımlanmış olan TPS, TPX, TPY ve TPZ koruma sınıfı açıklamalarına daha seyrek kullanıldıkları için bu yazıda girilmemiştir.

Doğruluk sınır katsayısı(DSK) veya kısaca doyma katsayısı koruma nüvesi anma yükünde çalışırken nüvenin doğruluk sınıfını sağlayabileceği aşırı akım değerini belirler. Standart değerleri 5-10-15-20-30’dur.

Ölçü nüvelerinde olduğu gibi sekondere bağlanan yük anma yükünün altına düşerse doyma katsayısı artacaktır:

                   


Sn :Anma yükü, VA
S : Gerçek yük, VA(Nüveye bağlanacak cihazların gücü ve bağlantı için kullanılacak kabloda harcanacak gücün toplamı cinsinden belirlenir)
Isn : Sekonder anma akımı
 RCT: 75⁰C’deki sargı iç direnci, ohm

Anma yükünün standart değerleri IEC 60044-1’de 2,5-5-10-15-30VA olarak belirlenmişse de gerekli uygulamalarda 30VA üzeri değerlerin de kullanılabileceği bildirilmiştir.

İki sekonderli dahili bir akım trafosuna ait etiket:


Bu etiketten gerilim ve izolasyon seviyesini:      12/28/75kV
Çevirme oranını ve kaç sekonderli olduğunu:    1500/5-5A
Sekonderler için:
Sınıflarını, doyma katsayısını ve güçlerini:            0,5Fs5 15VA (Ölçü)
                                                                                            5P10 15VA (Koruma)
Kısa devre dayanımını :  40kA/1s
Çalışma frekansı:            50Hz

Bu etiketten öğrenebildiğimiz yukarıda sıralanmış bilgiler temel olarak bir akım trafosunun siparişi için yeterlidir. Ancak standart değerlerin dışında taleplerimiz ya da boyut kısıtlarımız varsa bunların bildirilmesi ayrıca firmadan gelen onay dokümanları ile teknik resimlerin ihtiyaçlarımız doğrultusunda incelenmesi ihmal edilmemelidir.

Gerilim trafoları:
İlgili standart: IEC-60044-2 (IEC-61869-1/3)

Yukarıda belirtilen ortak sistem bilgilerine ek olarak sipariş aşamasında şunlar bildirilmelidir:

a)      Tipi:Dahili, harici, yağlı, kuru, vs.
b)      Devreye bağlama şekli: Faz nötr veya fazlar arası
c)       Çevirme oranı: V1/V2 (V1,2 primer(1) ve sekonder(2)gerilimleri) bağıntısı ile belirlenen bu oran belirtilirken genellikle primer ve sekonder gerilimlerinin anma değerleri üzerinden belirtilir.(34500:√3/100:√3, 34500:√3/100:3, 34500 / 100 …vs gibi)
d)      Sekonder sayısı: Bir akım trafosunun birden fazla sekonderi olabilir bu genellikle çevirme oranı ile birlikte gösterilir.(34500:√3/100:√3/100:3 (iki sekonderli) gibi)
e)      Devre tipi, sınıf ve güç: Akım trafolarında her sekonder devrenin kendi nüvesi varken gerilim trafolarında sargılar aynı nüve üzerindedir dolayısıyla sekonder devreler birbirinden bağımsız değildir. Ancak, akım trafolarında olduğu gibi ölçme ve koruma amaçlı devrelerin doğruluk sınıfları birbirinden farklıdır.
i)                    Ölçü devreleri: IEC-6004-2’de gerilim trafolarının anma yükünün %25-100 aralığında ve primer anma gerilimin %80-120’si için sağlaması gereken hata limitleri belirtilmiştir.

Doğruluk Sınıfı
Oran Hatası (%)
Faz açısı hatası (dakika)
0,5
±0,5
±20
1,0
±1
±40
3,0
±3
-

Tablo3-0,5, 1 ve 3 sınıfı ölçü devreleri için oran ve faz açısı hataları


Şekil 2- 0,5 sınıfı bir ölçü devresi için oran ve faz açısı hatalarının değişimi

i)                    Koruma devreleri: Doğruluk sınıfları 3P ve 6P olarak tanımlanır. Anma yükünün %25-100 aralığında primer anma geriliminin%5’i ile VF*Un değerlerinde sınır değerleri IEC-60044-2’de belirtilmiştir.

Doğruluk
Sınıfı
Anma Akımındaki
Oran Hatası (%)
Anma Akımındaki
Faz açısı hatası (dakika)
3P
±3
±120
6P
±6
±240

Tablo4-3P ve 6P sınıfı koruma devreleri için oran ve faz açısı hataları
               
        Birden fazla sekonder devre varsa bu devreler aynı nüve üzerinde olduğundan güç belirlenirken devrelerin sürekli yüklü ya da yalnızca arıza anında yüklü olma durumları dikkate alınmalıdır.

f)      Gerilim faktörü(VF): IEC-61869-3’e göre gerilim faktörü:
·         Nötr noktası topraklı sistemlerde VF=1,5
·         Nötr noktası topraklı olmayan sistemlerde VF=1,9 olarak tanımlanır.
Toprak arızalarına karşı otomatik korumalı sistemlerde trafo bu gerilimlere 30 saniye diğer durumlarda 8 saat dayanmalıdır. Bütün sistemlerde sürekli çalışma için VF=1,2 alınır.

Akım ve gerilim trafolarının bu özellikleri dışında kullanılan terminallerin tipi, boyutlar gibi konularda kısıtlar varsa sipariş aşamasında netleştirilmelidir.

İki sekonderli dahili faz nötr gerilim trafosuna ait bir etiket: 


Bu etiketten gerilim ve izolasyon seviyesini:      12/28/75kV
Çevirme oranını ve kaç sekonderli olduğunu:    10500:√3/100:√3-100:√3
Sekonderler için:
Sınıflarını ve güçlerini:   0,5Fs5 15VA (Ölçü)
                                              5P10 15VA (Koruma)
Gerilim faktörünü:         1.9 Un 8 saat
Çalışma frekansı:            50Hz

Bu etiketten öğrenebildiğimiz yukarıda sıralanmış bilgiler temel olarak bir gerilim trafosunun siparişi için yeterlidir. Ancak standart değerlerin dışında taleplerimiz ya da boyut kısıtlarımız varsa bunların bildirilmesi ayrıca firmadan gelen onay dokümanları ile teknik resimlerin ihtiyaçlarımız doğrultusunda incelenmesi ihmal edilmemelidir.

Akım ve gerilim trafoları(instrument transformers) ile ilgili IEC standartlarının üst başlığı 60044, 61869 olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklikleri takiben gerilim trafoları ile ilgili TS 718 EN 60044-2 :2004 TSE standardı TS EN 61869-3:2011 olarak değiştirilmiş ve 08.03.2012 tarihinde kabul edilmiştir. Akım trafoları, kapasitif gerilim trafoları ve genel özelliklerle ilgili diğer değişiklikler de yapılmaya devam etmektedir.

KESİCİLER:

İlgili standart: IEC-62271-100 (Generatör kesicileri için ANSI C37.013)
Kesicilerin seçimi:
Yukarıda belirtilen ortak sistem bilgilerine ek olarak kesici seçimi için şunların belirlenmesi gerekir:

Kesme akımı(Breaking current): Kesici kontakları ayrıldığı anda kesiciden geçen zaman eksenine göre simetrik ya da asimetrik olabilen akımdır.
Anma kesme akımı: Kesicinin generatöre yakın ya da uzak kısa devre durumunda anma dönüş/toparlanma geriliminde(recovery voltage) kestiği en yüksek simetrik kesme akımıdır.
Dönüş (toparlanma) gerilimi: Akımın kesilmesinden sonra kesici uçlarında oluşan gerilimdir. Geçici toparlanma gerilimi için standart değerler oluşabilecek koşulları genellikle kapsar ancak istisnai de olsa sisteminizde farklı durumlar söz konusuysa dikkate alınmalıdır.
Kapama akımı(Making current): Kapama sırasındaki dinamik akımdır.
Anma kapama akımı: Kesicinin kapatabildiği en yüksek akımdır. IEC standartlarına göre bu değer yaklaşık olarak simetrik kesme akımının tepe değerinin 2,5 katı kabul edilirken ANSI’ye göre bu 2,7 kattır.
Kısa süre akımı: Kısa devre anma süresi için kesicinin kapalı kalabildiği akımın efektif değeridir.
Kısa devre anma süresi: Anma süresi standart olarak 1 saniyedir, daha yüksek bir değer gerekiyorsa 3 saniye seçilebilir.
Anma dinamik akım: Kesicinin sorunsuz çalışabildiği en yüksek dinamik akımdır.
Anma açma kapama periyodu/işlemler dizisi:
A: Açma, KA: Kapama Açma iken kesici işlemlerinin sıralaması için:
IEC’ye göre:                                                                                     ANSI’ye göre:
Yavaş: A-3dak.-KA-3dak.-KA                                                     KA-15s-KA
Hızlı1: A-0,3sn.-KA-3dak.-KA
Hızlı2: A-0,15sn.-KA-15sn.-KA

Teknik değerlerin belirlenmesi dışında boyutlar ile ilgili kısıtlamalar varsa sipariş aşamasında netleştirilmelidir.

                                               Generatöre uzak kısa devre

Generatöre yakın kısa devre


Ik'' : Başlangıç kısa devre akımı
Ip   :Darbe kısa devre akımı
Ik   :Sürekli kısa devre akımı


Bir OG kesicisine ait etiket:

Dahili bir OG kesiciye ait bu etiketten

Gerilim seviyesi ve çalışma frekansları: 12kV 50/60Hz
Anma akımı:      3150A
Kesme akımı :   40kA
Kısa devre anma süresi: 3s
İzolasyon seviyesi:          28/75kV
Anma işlemler dizisi: O-0,3s-CO-3min-CO (bkz. IEC’ye göre: Yavaş)

Bu etiketten öğrenebildiğimiz yukarıda sıralanmış bilgiler temel olarak bir kesicinin siparişi için yeterlidir. Ancak standart değerlerin dışında taleplerimiz ya da kısıtlarımız varsa bunların bildirilmesi ayrıca firmadan gelen onay dokümanları ile teknik resimlerin ihtiyaçlarımız doğrultusunda incelenmesi ihmal edilmemelidir.
               
AYIRICILAR:
Ayırıcı seçimi yapılırken temel olarak yukarıda belirtilmiş olan ortak işletme gerilimi, maksimum işletme gerilimi, izolasyon gerilimleri, nominal akım, kısa süreli dayanma akımı dışında fiziksel boyutla ve tiple ilgili kısıtların belirlenir.

PARAFUDRLAR:
İlgili standart: IEC 60099-4
Parafudrların çalışma prensibi gereği gerilimi koruduğu şebekedeki yalıtkanlığı en zayıf kısmın delinme gerilimini aşmaması gerektiğinden parafudr anma gerilimin belirlenmesinde sistemin doğrudan topraklı veya izole olması şartları değiştirir. Şöyle ki:
·         Direkt (efektif) topraklı sistemlerde: Umin.n = 1.1 x 0.8 x Un (kV)
·         İzole (yalıtılmış) sistemde: Umin.n = 1.1 x Un(kV)
Darbe boşalma akımı belirlenirken atmosferik koşullar dikkate alınır. Atmosferik boşalmaların yoğun olduğu bölgelerde yüksek darbe akımlı parafudrlar seçilmelidir.
Parafudrun kısa devre akımı seçilirken kendisine en yakın kesici ya da ayırıcının kısa devre akımı dikkate alınır eğer düşük seçilirse çevreye de hasar verecek şekilde zarar görebilir.

Kaynaklar:
1)      Orta Gerilim Tesislerinde Koruma ve Kontrol; K. Çalışkan, K. Yıldır, H. Pak, F. Kök;  TEK Eğitim dairesi Başkanlığı
2)      Orta gerilim Transformatör Merkezlerinin Tasarımı;TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası
3)      IEC-6044-1
4)      IEC-60044-2
5)      IEC-61869-3
6)      IEC-62271-100
7)      IEC-60099-4
8)      Akım ve Gerilim Ölçü Transformatörleri, Uğur Ertan, Emek Elektrik/Barmek Holding A.Ş 


 (Bu yazıyı 2012'de EMO Denizli Şube'ye göndermişim yayınlandı mı yayınlanmadı mı, yayınlandıysa kimin yazısı olarak yayınlandı bilmiyorum
-ek not:Enerji Komisyonunun yazısı olarak yayınlanmış)