eh madem eteğimdeki taşları gerçekten dökmeye karar verdim ve mızırdanmamdan gerçekten sıkıldım birzamanlar sanırım 2006 civarı fitnefücura yazdığımla yeniden başlayayım:
Aşkın varlığını ilk ne zaman kabul ettim ben? Yıllarca reddetttiğim, edebiyatın, müziğin, sinemanın kısaca nerdeyse çevremizdeki bütün sanat kollarının baş malzemesi olan aşkın, sonradan yaratılmış ve ululanmış bir ruh hali olduğu gerekçesinden ne zaman vazgeçtim? Onun öncesinde hep platoniklerim ya da bana ve karşımdakine yapılmış yakıştırmalar olmadı mı hayatımda? Ama bunlardan daha önemlisi burada asıl paylaşmak istediğim bir kız çocuğuyken de ergenlikle yetişkin bir kadına dönüştüğüm o en kafamın karışık olduğu dönemde de bu karşımdaki diye tanımladığım insanlar neden hep erkekler oldu? Ben hala aşkın tanımını yapamıyorum. Ama aşık olduğumu ilk farkettiğim, o kalp çarpıntılarını gözümü körleştiren enerji dolu ruh halini bana hissettiren bir erkekti yine. Peki ama niye?
Aşkı dostluktan ayıran ne? Cinsellik olmadan aşk olabiliyor mu? Hadi oluyor diyelim, o zaman niye bazıları dostum bazıları aşkım? Aşkım olan benim “karşı cinsimden” olmak zorunda mı? Beni her gördüğümde mutlu eden, bana enerji veren yalnızca varlığıyla bile kendimi güçlü hissettiren kadınlar; görmediğim zaman özlediğim, başkalarıyla benden daha yakın olmasını kıskanacak kadar sahiplendiğim kadınlar, hani şu dosttan da öte olduğum kadınlar, onlar kim? Ataerkil sistemin şımartıp tepeme çıkardığı; birçoğunun kendileriyle ve bizimle, cinsiyetlerinin onlara sağladığı ayrıcalıklı yaşamsal “haklar” yüzünden, ciddi problemleri olan erkekler niye benim sevgilim aşkım oluyor, niye onlarla olan birlikteliğim normal olan? Bir kadın olarak doğuştan mazoşist miyim? Çok daha duyarlı ve sevecen olan, beni çok daha iyi anlayan kadınlarla beraber olmak, bir kadının sevgililiği çok daha tatmin edici bir ilişki sağlamaz mı bana?
Yukarıdaki sorulara, olumsuz yanıtlar veremiyorum, ben bir feministim ve kadınları çok seviyorum, sistemin kadınlara yüklediği, daha doğrusu yapıştırdığı, birçok özelliğin hayatta kalmak için geliştirilmiş olduğunu, abartılmış olduğunu biliyorum. Kendini güvende hisseden, aşık olduğu için gözleri kör olan, zırhını kaldıran kadının yaşadığı hayal kırıklıkları, karşılaştığı şiddet sonunda her seferinde silahlarını daha da güçlendirdiğini biliyorum. Bu durumda benim aklıma cinsellik geliyor? Ne de olsa normal olan erkekleri sevmem, değil mi? İyi de ben cinsel uyarıyı ilk kendi bedenimde hissetmedim mi? Mastürbasyon yaparken kendi bedenimi kullanmıyor muyum? Cinsellik sırasında karşındakinin bedenini tanımanın ne kadar değerli olduğunu bilmiyor muyum? Erkeklerin o çok sevdiğim ön sevişmeyi, okşamayı o asıl bir olma halini es geçmeleri, başlarından savmaları gereken bir angarya olarak görmeleri gibi bir sorun da yok mu, hani şu sık karşılaşılan? Ya da daha sık karşılaşılan ereksiyon ve boşalma sorunları? Kabul edelim, bu adamların çoğu siz daha ne olduğunu anlamadan “kendi işlerini”(?) bitiriyor, 5 dakika mı 3 dakika mı ortalama? Tabii bu arada olur da dakika sınırına bile ulaşamadıysa, size de küsebilir, aman dikkat! Bu amcaların performanslarını değerlendirmek biz eksik etek teyzelere kalmadı di’mi? Ne haddimize? Zaten çok ayıp, bulduğumuzla yetinmeliyiz!?! Ve bu arada kadın sevişmelerinin tatmin ediciliği konusuna hiç girmeyeceğim. Ben hala erkekler de erkekler diye niye tutturduğumu anlamaya ve “normal” olanın geçerliliğini kendime ispatlamaya çalışıyorum.
İşin gerçeği çok uzun zamandır kafamı kurcalayan bir mesele bu, kafamın çalıştığını biliyorum; sosyal normların, dayatmaların her zaman doğru ve tartışmasız kabul edilebilir olmadığını biliyorum. En azından erkeğin benim üzerimde hak sahibi olduğu, benden üstün olduğu, benim bedenim ve yaşamım üzerinde benden daha çok söz sahibi olduğu saçmalıklarını aşabildim. Bir kadının bir kadına, ya da bir erkeğin bir erkeğe ne güzel aşık olduğunu, nasıl güzel ve sağlıklı ilişkiler yaşadıklarını görüyorum. Elbette bütün ilişkiler gibi kendi içlerindeki kavgaları, kişisel sorunlardan kaynaklanan sürtüşmeleri, aşk bitince yaşanan gerginlikleriyle bildiğimiz ilişkiler. Tabii çok sağlıksız olanları da var, her tür insan ilişkisi modelinde olduğu gibi. Ama benim derdim bu değil Benim derdim ben niye kadınları kendimden uzak tutuyorum. Bu insanları özel kılan herhangi bir şey yok, ben niye erkeklerle yetinmek zorunda kalıyorum? O çok sevdiğim kadınların aşkından kendimi niye mahrum bırakıyorum? Eşcinsellere çok yoğun bir şekilde uygulanan şiddet aslında kendini heteroseksüel olarak tanımlayanlara da farklı bir boyutta uygulanmıyor mu? Belki de hayatımızın aşkını, bize yaşamımızın en mutlu zamanlarını yaşatacak olan ilişkileri; yanlış, yasak, sapıkça dendiği için elimizin tersiyle itiyoruz. Ve bunu yaşayabilen, bu kafaları özgür, cesur insanlara da sırf hasedimizden dünyayı dar ediyoruz. Zavallı biz! Kesinlikle homofobik değilim diyenlerimiz bile hemen ardından, saygı duyuyorum ama ben heteroseksüelim diye ekliyoruz. İyi de nerden biliyoruz? Hiç sorguladık mı ki? Bize söylendi, biz de kabul ettik: Biz kadınların berdeli, namus cinayetlerini, erkeğin bizi dövebileceğini, eksik olduğumuzu, yetersiz olduğumuzu kabul ettiğimiz gibi; eğitim almamız gerekmediğini kabul ettiğimiz gibi; kısacası bir sürü saçmalığı nedenini düşünmeden doğal bir süreçmişçesine kabul ettiğimiz gibi. Bir kadın olarak hala düşünüyorum, neden yalnızca erkekler? Ve hala tatmin edici bir yanıt bulamadım.
Aşkın varlığını ilk ne zaman kabul ettim ben? Yıllarca reddetttiğim, edebiyatın, müziğin, sinemanın kısaca nerdeyse çevremizdeki bütün sanat kollarının baş malzemesi olan aşkın, sonradan yaratılmış ve ululanmış bir ruh hali olduğu gerekçesinden ne zaman vazgeçtim? Onun öncesinde hep platoniklerim ya da bana ve karşımdakine yapılmış yakıştırmalar olmadı mı hayatımda? Ama bunlardan daha önemlisi burada asıl paylaşmak istediğim bir kız çocuğuyken de ergenlikle yetişkin bir kadına dönüştüğüm o en kafamın karışık olduğu dönemde de bu karşımdaki diye tanımladığım insanlar neden hep erkekler oldu? Ben hala aşkın tanımını yapamıyorum. Ama aşık olduğumu ilk farkettiğim, o kalp çarpıntılarını gözümü körleştiren enerji dolu ruh halini bana hissettiren bir erkekti yine. Peki ama niye?
Aşkı dostluktan ayıran ne? Cinsellik olmadan aşk olabiliyor mu? Hadi oluyor diyelim, o zaman niye bazıları dostum bazıları aşkım? Aşkım olan benim “karşı cinsimden” olmak zorunda mı? Beni her gördüğümde mutlu eden, bana enerji veren yalnızca varlığıyla bile kendimi güçlü hissettiren kadınlar; görmediğim zaman özlediğim, başkalarıyla benden daha yakın olmasını kıskanacak kadar sahiplendiğim kadınlar, hani şu dosttan da öte olduğum kadınlar, onlar kim? Ataerkil sistemin şımartıp tepeme çıkardığı; birçoğunun kendileriyle ve bizimle, cinsiyetlerinin onlara sağladığı ayrıcalıklı yaşamsal “haklar” yüzünden, ciddi problemleri olan erkekler niye benim sevgilim aşkım oluyor, niye onlarla olan birlikteliğim normal olan? Bir kadın olarak doğuştan mazoşist miyim? Çok daha duyarlı ve sevecen olan, beni çok daha iyi anlayan kadınlarla beraber olmak, bir kadının sevgililiği çok daha tatmin edici bir ilişki sağlamaz mı bana?
Yukarıdaki sorulara, olumsuz yanıtlar veremiyorum, ben bir feministim ve kadınları çok seviyorum, sistemin kadınlara yüklediği, daha doğrusu yapıştırdığı, birçok özelliğin hayatta kalmak için geliştirilmiş olduğunu, abartılmış olduğunu biliyorum. Kendini güvende hisseden, aşık olduğu için gözleri kör olan, zırhını kaldıran kadının yaşadığı hayal kırıklıkları, karşılaştığı şiddet sonunda her seferinde silahlarını daha da güçlendirdiğini biliyorum. Bu durumda benim aklıma cinsellik geliyor? Ne de olsa normal olan erkekleri sevmem, değil mi? İyi de ben cinsel uyarıyı ilk kendi bedenimde hissetmedim mi? Mastürbasyon yaparken kendi bedenimi kullanmıyor muyum? Cinsellik sırasında karşındakinin bedenini tanımanın ne kadar değerli olduğunu bilmiyor muyum? Erkeklerin o çok sevdiğim ön sevişmeyi, okşamayı o asıl bir olma halini es geçmeleri, başlarından savmaları gereken bir angarya olarak görmeleri gibi bir sorun da yok mu, hani şu sık karşılaşılan? Ya da daha sık karşılaşılan ereksiyon ve boşalma sorunları? Kabul edelim, bu adamların çoğu siz daha ne olduğunu anlamadan “kendi işlerini”(?) bitiriyor, 5 dakika mı 3 dakika mı ortalama? Tabii bu arada olur da dakika sınırına bile ulaşamadıysa, size de küsebilir, aman dikkat! Bu amcaların performanslarını değerlendirmek biz eksik etek teyzelere kalmadı di’mi? Ne haddimize? Zaten çok ayıp, bulduğumuzla yetinmeliyiz!?! Ve bu arada kadın sevişmelerinin tatmin ediciliği konusuna hiç girmeyeceğim. Ben hala erkekler de erkekler diye niye tutturduğumu anlamaya ve “normal” olanın geçerliliğini kendime ispatlamaya çalışıyorum.
İşin gerçeği çok uzun zamandır kafamı kurcalayan bir mesele bu, kafamın çalıştığını biliyorum; sosyal normların, dayatmaların her zaman doğru ve tartışmasız kabul edilebilir olmadığını biliyorum. En azından erkeğin benim üzerimde hak sahibi olduğu, benden üstün olduğu, benim bedenim ve yaşamım üzerinde benden daha çok söz sahibi olduğu saçmalıklarını aşabildim. Bir kadının bir kadına, ya da bir erkeğin bir erkeğe ne güzel aşık olduğunu, nasıl güzel ve sağlıklı ilişkiler yaşadıklarını görüyorum. Elbette bütün ilişkiler gibi kendi içlerindeki kavgaları, kişisel sorunlardan kaynaklanan sürtüşmeleri, aşk bitince yaşanan gerginlikleriyle bildiğimiz ilişkiler. Tabii çok sağlıksız olanları da var, her tür insan ilişkisi modelinde olduğu gibi. Ama benim derdim bu değil Benim derdim ben niye kadınları kendimden uzak tutuyorum. Bu insanları özel kılan herhangi bir şey yok, ben niye erkeklerle yetinmek zorunda kalıyorum? O çok sevdiğim kadınların aşkından kendimi niye mahrum bırakıyorum? Eşcinsellere çok yoğun bir şekilde uygulanan şiddet aslında kendini heteroseksüel olarak tanımlayanlara da farklı bir boyutta uygulanmıyor mu? Belki de hayatımızın aşkını, bize yaşamımızın en mutlu zamanlarını yaşatacak olan ilişkileri; yanlış, yasak, sapıkça dendiği için elimizin tersiyle itiyoruz. Ve bunu yaşayabilen, bu kafaları özgür, cesur insanlara da sırf hasedimizden dünyayı dar ediyoruz. Zavallı biz! Kesinlikle homofobik değilim diyenlerimiz bile hemen ardından, saygı duyuyorum ama ben heteroseksüelim diye ekliyoruz. İyi de nerden biliyoruz? Hiç sorguladık mı ki? Bize söylendi, biz de kabul ettik: Biz kadınların berdeli, namus cinayetlerini, erkeğin bizi dövebileceğini, eksik olduğumuzu, yetersiz olduğumuzu kabul ettiğimiz gibi; eğitim almamız gerekmediğini kabul ettiğimiz gibi; kısacası bir sürü saçmalığı nedenini düşünmeden doğal bir süreçmişçesine kabul ettiğimiz gibi. Bir kadın olarak hala düşünüyorum, neden yalnızca erkekler? Ve hala tatmin edici bir yanıt bulamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder